9 Haziran 2009 Salı

Hafta içi-h.sonu farketmez, bazen kaçmalı insan!


Cuma geldi nihayet... Koşturmacalı bir haftaydı yine. Şehrin gürültüsü, trafik, kapalı bir İstanbul havası insanın ruhunu sıkıyor. Evime gideyim şöyle ayaklarımı uzatayım, ufak bir şekerleme yapsam yeter, nasıl olsa hafta sonu gelince bol bol uyurum diyor insan. Gerçi hafta sonları da o güzelim uykuları feda edip, hafta içi kaçırdığımız anları yakalamaya çalışmakla geçiyor.

Yapamadığımız şeyleri yapıp, gidemediğimiz yerlere gidelim, gezemediğimiz yerleri gezelim diye derde düşüyoruz. Sevgiye bol bol zaman kalsın istiyoruz.

Fakat işler güçler, telaşlar rahat bırakmıyor peşimizi. Hep planlı olmak zorundasın, zamanın hızına yetişmek için. Her sabah aynı, değişen bir şey yok. Hazırlan, çocuğunu, eşini uğurla, onlara ayırdığın vakitten daha az bir vakitte takımını giyinip, hızlı bir makyaj yap ve kendini güne motive etmek için aynaya gülümseyip, şehrin içinde kaybolup git işine... Yüksek modern binalar, camekanlı odalara hapsolmuş gibi durdurak bilmeden çalışan bizler, kurulu saat gibi olduk. Her şey çizilmiş biz de oynuyoruz sanki...

Bazen insan, iç fırtınalarına kapılıp, bir an durup -ne oluyoruz?- diye haykırıyor hayata; Ben minicik zamanlarımı güzel değerlendirmek için çaba sarfediyorum, sense haftanın hemen hemen 5 gününü monotonlaştırmak için elinden geleni yapıyorsun. Amacın ne? Ne istiyorsun? diye kafa tutuyor.

Yine böyle hayata pırıltılı anılar ekleyerek, meydan okuduğum bir gün de, arkadaşlarla yemeğimizi yerken iş çıkışı bir akşam Eyüp Feshane, bir akşam da Sultanahmet Ramazan etkinliklerine katıldığımızı, kalabalık olmasına rağmen, çok eğlenceli geçtiğini anlattım. Öyle ya, insan sevdikleriyle paylaşmak istermiş yaşamın güzelliklerini. İçlerinden bir arkadaşım, "Yaa nasıl oluyor da hafta içi oralara gidiyorsunuz, delirdiniz mi siz? Uzak yer, sizdeki de ne cesaret?" dedi. Ben de fasıl eşliğinde yudumladığım kahveyi, çiniye işlettiğimiz nazar boncuklu isimlerimizi, aldığımız diğer anı taşıyıcıların ve ortamın verdiği zevki anlattım. "Sen az değilsin, bravo sana" diyerek vazgeçtiler sorgulamaktan:)) Havanın güzel olduğu diğer bir gün de, kendimizi dışarı atalım istemiştik arkadaşlarla, çalıştığımız yere yakın bir çocuk parkına gittik. Önce ağaçların altındaki manzaralı bir masada oturup sohpet ettik. Sonra bir arkadaşımla ani bir karar alarak, yanıbaşımızda ki salıncaklara binip, çocukluğumuza geri döndük. Hem ışıl ışıl denizi, Prens Adaları'nı seğrediyor, hem de üzerimizde ki sinsi stresi atıyorduk. Öyle güzeldi ki yıllar sonra çocukluğumda sevdiğim bir şeyi yapmak... Ancak bu sefer de arkadaşlarımızdan biri "Yeter artık ufak çocuklar gibi burda eğleniyorsunuz, rezil olucaz biri görse, kalkın gelin" deyiverdi ve ben de övünerek, halimden pek memnun bir vaziyette -En son eşimle Abant Gölü'nün muhteşem manzarasına doğru salıncakta sallanmıştım harikaydı, 5 yıl olmuş, çok özlemişim. Burda da adalara bakıyoruz. Hadi, sen de gel- çağrısında bulundum. Buna rağmen, uyarısını çeşitli şekillerde tekrarlamaya devam edince, ne yazık ki film koptu. Tabii, başa döndük, planın dışına çıkamazsın. Bu kadar eğlence çoktu bile bize. Zaman su gibi nereye akıyorsa sen de o yöne sürüklenmek zorundasın. Kendi düşlerin, coşkuların, dileklerin, işine ve yaşına göre endekslenmiş, değiştiremezsin. Buna hakkın yok! Kurallara uymak zorundasın, her zaman ve her yerde! Hayatın seni yönlendirdiği neyse O'sun, bunun önüne geçemezsin! Ama sen
"Hayır bunu kabullenemem, böyle olmaması için ne yapmalıyım?" dersen, Hayatı akışına bırakmamalısın!!! Dünyaya kapılarını açmalısın, varoluş sevincini yaşamak için...

Ne olursa olsun direnmeli, bazen dur demelisin; Ben bugün senin istediğini değil, içimden gelen neyse onu yapacağım! Çılgınca olabilir, dikkat çekebilirsin, hatta benim gibi eleştirilebilirsin ama umutlarla, coşkularla ayakta kalabiliyor insan. Yaşadığın o anın güzelliğini, neşesini, tadını kim anlayabilir ki senden başka?

Bırak ne derlerse desinler, ölü balık gibi bakan ruhsuz gözlerden olmaktansa, geleceğe gülen gözlerle bakan ve mutlu kalmak için hayata inat, emek harcayan insanlardan olmak, daha makbuldur!

Hiç yorum yok: