29 Ocak 2010 Cuma


Öğle tatilinde yazdım.. yazdım.. yazdımm.. Perşembenin hikayesini, sonra ne yaptıysam pufff silindi gitti. Üstelik bazı arkadaşların sayfasında izlenenler arasında gözüktüğü halde, ne olduğunu anlamadan uçtu. Artık yayınlandıktan sonra okuyabilen olmuş mudur bilmiyorum, üzgünüm arkadaşlar:(

Sinir oldum, vakit bulup bir daha yazamadım...

Demek ki yazmamalıymışım ve okunmamalıymış diye bir ara düşündüm durdum:)

Ne yapayım özetle kalsın dedim ve size mutlu hafta sonları dilemeye geldim. Resim mi? Bundan 10 yıl öncesi:)

Sağlıkla, sevgiyle, hep neşeyle kalın...

28 Ocak 2010 Perşembe

Önce Özetler:)))

Beş çayına missler gibi;
Kıymalı hamur kızartması

Ortodondist'te beklerken...

Bu sabah İstanbul...

Soğuk ve hala karlı...

27 Ocak 2010 Çarşamba

PORSELEN DEMLİK ÇAY SAATİ 52. HAFTA KAKAOLU BİSKÜVİ PASTASI


Kakaolu Bisküvi Pastası

Malzemeler;


1 paket kakaolu puding
2 paket bisküvi
1 kaşık kakao
1 kaşık şeker
2,5 bardak süt
1 kaşık tereyağı

Üzerine,
1 adet muz veya hindistan cevizi

Yapılışı;

Sütü, pudingi ve diğer malzemeleri tencereye alıp, kaynayıncaya kadar karıştıralım. Koyulaşınca ateşten alıp, ılınmadan pyrex tepsimize dizdiğimiz bisküvilerimizin üzerine kat kat dökelim. Çikolatalı harcımız bitince tepsimizi buzdolabında biraz bekletelim. dilediğimiz kadar soğuttuktan sonra üzerini muz veya hindistan ceviziyle süsleyip, dilim dilim servis yapalım. Çok hızlı ve lezzetli bir tat, afiyet olsun:)

25 Ocak 2010 Pazartesi

Pazartesi sendromu


Bugün gerçekten üşüdüğümü hissettim; işe giderken gelirken sürekli yağan karın etkisiyle kapanan yollar, yorucuydu. Böylesi çok zormuş, evde olunca bu açıdan bakamıyormuşsun anladım. Soğuk, buzzz... Dikkatli Yürü!..

Araçlar trafikte çok zor ilerliyor, ara sokaklardaki yollarda kayma tehlikesi vardı. Perşembe'ye kadar da muhtemelen böyle olacakmış. Dışarda olanlara Allah yardım etsin. 08.55'de ofisteydim. Kaloriferler açık ama daha yeni sıcak hava vermeye başlamıştı, öğleye kadar ancak ısınabildim. Öğleden sonra da çay içemeyince iyice sıkıldım. Neyse ki; hem Çarşamba yk toplantısına analizler yetişecek; iş çok, hem de hava muhalefetinden dolayı erken çıkma ihtimali var derken, 5'te çıkıverdik...

Zehracığımın kulakları çınlasın ona ve tüm özleyenlere bu sabah şirketin terasından ve iş çıkışı eve dönerken çektiğim tam yuvarlanmalık kar resimlerini yolluyorum, Beyazın saflığına bürünmüş yer, gök... Ağaç dallarında ki kırmızı meyvaların görüntüsüyse ne kadar etkileyici farkettiniz mi? Sevgiler...




24 Ocak 2010 Pazar

PORSELEN DEMLİK ÇAY SAATİ 52.HAFTA PASTANE POHAÇASI


MALZEMELER

1 paket yumuşak margarin
1 kahve fincanı sıvıyağ
1 su bardağı ılıktan biraz sıcak su
2 çorba kaşığı şeker
1 paket Dr.Oetker instant maya
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı mahlep
1 yumurtanın sarısı üzerine akı içine
Alabildiği kadar Sinangil un
Dilediğiniz kadar peynir, yarım demet maydonoz


İçine kaşar, sosis, sucuk, kıyma harcı da kullanabilirsiniz.

Yapılışı

Bütün malzemelerimizi karıştırıp iyice yoğuruyoruz.
Daha sonra mayalanmaya bırakıyoruz.
Yeterince kabaran hamurumuzu ceviz büyüklüğünde yuvarlayıp
elimizde açıyoruz ve iç harcımızı doldurup ister yuvarlak,
ister yarım ay şeklinde tepsiye diziyoruz.
Üzerine yumurta sarısını fırça yardımıyla sürüp, çatalla
çizik atıyoruz. Bir miktar çörek otu veya susam serpip
lezzetine kavuşabilmesi için 15-20 dakika bekletiyoruz.

Önceden ısıtılmış fırınımızda kızarana kadar pişiriyoruz.
Nefis mahlep kokusuyla yemek için sabırsızlandıracak bir tat
emin olun. Hem kolay hem pratik bir lezzet.

Kendisine eşlik eden elmalı tartın yanına tomurcuklu çayınızı da
demlediniz mi, değmeyin keyfinize bu soğuk kış gününde...

23 Ocak 2010 Cumartesi

Her yerde kar var...


Bembeyaz bir gün, bembeyaz bir gece... Doğal bir örtüyle kaplandı her yer, sanki tek renk var... Karda oynamak ne güzel, üşüdüğünü hissedip eve koşmak; sıcacık kahveni camın önünde yudumlarken bembeyaz yolları, ağaçları, düşen kar tanelerini izlemek ne güzel... Ruhu doyuyor insanın sanki, zihnen dinleniyorsun ya da ben öyle hissediyorum:)

Allaha şükür Cumartesi çalışma olmadığı için trafik çilesi yerine karın zevkli yönlerini yaşadım diyebilirim. Eşim için aynı şey söz konusu değildi; hem soğuk, hem yollarda aracın fırtınadan etkilenmesi ve kaygan zemin olasığı canını sıkmıştı. Eve gelince dışarda olmanın hiçte mutluluk vermediğini söyledi, "bu havada en güzeli sıcacık evinde oturmak" dedi durdu. Eh biz de bekleyemedik, iyice sarındık kızımla veee hem ekmek almak hem de arabaların üstündeki karlarla kartopu oynamakta bulduk çareyi:)) Eğlendirici bir aktiviteydi; çocukluğumda babam, annem ve kardeşlerimle oynamalarımız aklıma geldi hep annem vurulurdu, biz de ona atardık şimdi de dikkat ettimde ben hep ıskaladım:)) Kartopları siyah montumta iz yaparken arada minicik minicik atıverdim o kadar, üşümesin kuzucuk diye... Gerçi akşam aksırıp tıksırmalar başlamıştı ama yine de çok keyifliydi; umarım gribe çevirmez.


Başka neler yaptık; Saçlarımı en son boyadığımda aşağıdaki renkteydi şimdi onun bir ton koyusu... Fakat bu mu o mu yoksa çikolata kahveye çevireyim mi yorumları yaptım şu siteyi inceleyerek; http://www.sacbakimi.org/sac_renkleri.asp

Sonra mutfağa girip güzel bir tavuk ızgara ve kırmızı biber salatası hazırladım. Yetmedi daha geç saatte içimizi ısıtacak çayın yanına güzelce bir gözleme...

Deminden beri başka yerlerde gezmekten bir türlü yayınlayamadım farkındayım:))


22 Ocak 2010 Cuma

Hava soğuk ama mutluluğunuz sizi hep sıcak tutsun:)


Muhteşem filmden bir mutluluk karesi; http://www.sinemalar.com/film/9498/Yukari-Bak/

Nedir MUTLULUK ?

Belki on yere CV'nizi bıraktınız. Ama tık yok. Tam bu topraklara sitem etmekteyken bir telefon! MUTLULUK çalan telefonun sesinde ...

Hava buz gibi. Donarak geliyorsunuz eve. Ocağın üstünde çaydanlık! MUTLULUK içinizi ısıtan evinizde ...

Oğlum doktor' diyorsunuz. MUTLULUK duyduğunuz gurur..

Onu ilk kez görüyorsunuz. Camın arkasında, minicik, pembe, uyuyor. MUTLULUK dünyanıza yeni katılan üyenin ta kendisi..

Üç gündür aklınız başınızda değil. Bir test sonucunu bekliyorsunuz. Zaman geçmek bilmiyor. Nihayet... Yaşasın! MUTLULUK haberin kendisinde...

Tatile çıkmaya iki gün kalmış. MUTLULUK heyecanın içinde.

Akşam oluyor, eve dönüyorsunuz... İçeri giriyorsunuz sofra kurulmuş. Herkes iyi. MUTLULUK bu beraberlikte...

Ayrılığa alışmaya çalışıyorsunuz. Zor. Köprüleri tam atmamışsınız henüz. İçinizde bir umut, gözünüz kulağınız telefonda. 'Bip bip'... Beklediğiniz mesaj geliyor. MUTLULUK mesajın içerisinde...

Arabada gidiyorsunuz. Yaşadığınız şehir arkada kalmış. Sağınızda solunuzda çiçek açmış ağaçlar, uzakta yemyeşil tepeler, aralarda kırmızı damla beyaz badanalı küçük evler. Bir kır kahvesine yanaşıyorsunuz. MUTLULUK içtiğiniz çayda....

Koltuğa yayılmışsınız. Elinizde sizi çok sarmış olan bir kitap. Yanınızda kahveniz. MUTLULUK okuduğunuz kitapta...

Tatile çıkmaya iki gün kalmış. MUTLULUK gittiğiniz yerde...

Doğduğunuz şehre gidiyorsunuz birkaç günlüğüne. Anneniz babanız mutlu. Yeniden çocuk oluyorsunuz. MUTLULUK çocukluk anılarınızda...

Bir hasta ziyaretinden dönüyorsunuz. Hastanenin kapısından çıktığınızda derin bir nefes alıyor ve hayata doğru yürüyorsunuz. MUTLULUK sağlığınızda saklı...

Uyanıyorsunuz, aklınıza geliyor, 'Bugün pazar.' Yeniden uyuyorsunuz. MUTLULUK günün tatil olmasında... Böyle yüzlerce 'an' sayılabilir.

Herkes gün içerisinde defalarca mutlu hissedebilir kendini.
Yeterki farkı fark et... Yeterki iste...

21 Ocak 2010 Perşembe

HAYATIN ANLAMI


"Yalnızdı, yalnızlığın yorgunluğundaydı. Dudaklarını yukarıya çeken, gülümsemeyi tutan görünmez iplikleri görmek için psikolog olmaya gerek yoktu. Gönül gözü anlamak için yeterliydi.

Aslında o da farkındaydı oynadığı rolün. "Neşeli, mutlu, yeterli, güvenli", ama sıkılmıştı da bu oyundan. Oyunun hep aynı perdesini tekrarlayan oyuncu gibiydi. Bir türlü diğer sahneye geçemiyor, gerçekleri seyirciye gösteremiyordu sanki.

Sahneye her yeni oyuncu katılışında, gözlerinde bir an ışık parlıyor, "tamam bu işte, şimdi her şey değişecek" duygusu uyanıyor, sonra hayal kırıklığı ile omuzları çöküyordu. Sorun para ya da iş değildi ki, "geçer gider, çalışır çözerim" dersin.

Saygı ya da sevgi de değildi. İstediğince olmasa da, dilediğince yaşayamayacağını kabul ederek, tattığı sevgilerle yetinmeyi çoktan öğrenmişti. Hissettiği yalnızlığın ve karmaşanın bir ucunun buna dayandığını bilmekle beraber, kaosun daha öte anlamları olduğunu da seziyordu.

"Hayatın anlamını" düşünüyordu o. "Niye yaşıyorum?" sorusunun karşılığı yoktu zihninde. Yoo, öyle intihar fikri falan yoktu. Sadece varlığının amacını, var oluşunun anlamını sorguluyordu. Anlayamadığı, kavrayamadığı bir süreçti bu.

Kimi zaman, sıradan sıkıntıların ya da hoşlukların arasında kaynayıp gitse de bu soru, hiç kaybolmuyordu. Bazen, sevgiyle paylaşımlarda veya, güzel bir filmde veyahut da görüntüde, "hayat bu işte" diye sevindiği oluyordu, ama kısa bir zaman sonra, soru yeniden başlıyordu.

Anlamak için, kitaplar okuyordu. Öğrendiklerini zihninde süzüyor, konuşabildiği birkaç insanla tartışıyor, bir sonuca ulaşmaya çalışıyordu. Bir işi, sevdikleri olmanın, elde ettiklerinin ötesinde bir anlamı olmalıydı hayatın, hayatının.

İç açıcı bir düşünme biçimi değildi bu. Diğer insanlar gibi gündelik kaygılarla uğraşmak daha kolaydı."Kim ne demiş, ne yapmış, o ne almış, neden kendisi yapamamış?"

Hayır bunlar olamazdı sorunun karşılığı. Daha derin bir anlamı olmalıydı insan olmanın. Peki, bir gün, hem de ne zaman olacağını bilmediği bir gün sona erecek yaşamını, bu sorunun karşılığını arayarak mı geçirecekti? Hayır, böyle yaşamak istemiyordu.

"Doğduk işte, ölünceye dek ne yapsak kardır" da uygun değildi zihin yapısına. Sanki soru yokmuş gibi de davranamazdı, var olanı nasıl yok saysındı ki?

Sorulara boğulduğu bir gece kitapları karıştırırken, Nazım'ın bir şiiri ile buluştu yine;

Yaşamak şakaya gelmez
Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
Bir sincap gibi mesela
Yani,
Yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden

Yani,
Bütün işin gücün yaşamak olacak...


Düşündü, cevap buydu: Ne yaşıyorsan, farkında olarak yaşamak. Kabak çekirdeğini bile zevkle yemek, soluk aldığında havanın bedenindeki yolculuğunu hissetmek, laf olsun diye değil kocaman öpmek uzanan yanağı, en kötü anda şükredebilmek yaşadığına.

Bencillikten uzaklaşıp, bireyselliğini yaşarken diğerlerinin de farkında olmak. Paylaştıkça çoğalacağını hissetmek ve daha çok insanı içeren hedefler koyabilmek.

Karşına her an yeni bir şeyin çıkacağını bilmek, bir kamyon çarpması örneğin.
Taş da çıkabilir açılan kapıdan, balonlar da, ama ne çıkarsa çıksın, ansızın geleni güzellikle karşılamak. En kötünün bile iyiyye dönüşeceğini kavramak, yeterince çabaladığında.

Umut etmek, umudu büyütmek ve yaşarken yaşatmak, fakat sadece umut edilenin gerçekleşmesini beklemek de değil. Var olan her neyse, onu yaşamak olabildiğince."

*XING'den arkadaşım sevgili Rüştiye Çetinkıran'a paylaşımı için çok teşekkürler.

20 Ocak 2010 Çarşamba


Beklemediğim anda karşıma çıkan ayrılıkları,

Aniden bastıran kışı,

Aynaya her baktığımda değişen kadını,

Mevsimler içinde mutlaka bir sevinç getiren yaz'ı,

Gülünce yüzleri bayram yeri olanları,

“Geçecek” diyerek yaraya üfleyenleri,

Okuduğunu anlayanları,

Anlayıp da susanları,

Cesur olanları,

Yeniden başlayanları

Ve

Hayatın mutlak coşkusunu,

Sizi,

Seni,

Her şeye rağmen üstelik

“gördüğüme sevindim!”

18 Ocak 2010 Pazartesi

Mutlu, sağlıklı, güzel bir hafta diliyorum:)


Haftasonları mı hızlı geçiyor, yoksa zaman mı kısaldı, çabucak akıp gidiyor anlayamıyorum. Ben de bu yeni haftaya uzun uzun yazarak başlamak, yeni umutlar ve güzel dileklerle "Merhaba" demek istedim. Bu sabah bilgisayarımı açar açmaz güzel yürekli Aslı'cım hoş bir Merhaba mesajı yollamıştı sağolsun, yazdıkları sayesinde tebessümle başladım güne... Hepimiz için mutlu, umutlu, sevgi dolu bir hafta olsun inşallah.

Bu haftasonu sinemaya gidesimiz vardı fakat kızımın dersane karnesini alacağımız için vazgeçtik. Karnemize baktığımızda matematik ve fen'e daha bir gayret gerektiği anlaşılıyordu. Aslında okulda çok iyi fakat dersanede konular ileriden işlendiği için tam pekişmeden deneme sınavları yapılıyor ve yeni konuların doğru cevap sayıları düşüyordu. Bu yüzden çok yadırgamadım. Herkes çocuğunun seviyesini bilir zaten, dersane karnesi kıstas değil bence... Hem sömestr tatili ve 2.dönem evde bol bol test çözüp, yanlış yaptığı konulara sıkı çalışırsa daha iyi hazırlanmış olur SBS sınavına. Okul çocukları yeterince yoruyor zaten, fazla üstüne gitmiyorum bu yüzden.

Ctesi sinemaya gidemeyince neler yaptık; Carrefour Maltepe'yi altına üstüne getirdik annemle:) Bütün katlardaki burçları okuya okuya ayakkabı ve çanta aldık sonra da uzunca bir vakti gıda, kozmetik, deterjan vs alışverişlerine ayırdık. Niye uzunca bir vakit örnek vereyim; ben sokak simidi almaya giderken annem başka bir reyonda başka bir şey alıyor, sonra da o reyon bu reyon habire birbirimizi kaybediyorduk. Malum 3 hatunun zevki de birbirinden ayrı:)) Yalnız en çok Lipton ve Doğadan Çay'ın standında oyalandık. Karanfilli & Tarçınlı, Armut & Mandalinalı, Yeşilçay & Gingko Bilobalı, Earyl Gray, Papatya çayı derken sepeti doldurduk. Kışın çok seviyorum Lipton ve Doğadan'ın güzel kokan meyvalı çaylarını. Lipton'un bol çeşitliliği ve Doğadan fincanında ki; "Bir İyilik Yap Kendine" sloganı beni cezbediyor doğrusu, Evet kesinlikle yap! diyorum her okuduğumda içimden:)) Süper etkileşim...

Eve gelip her şeyi dolaplara yerleştirme aşamasında mis gibi çaylarımızı demlenmeye bıraktık ve yanında daha önceden pişirdiğim elmalı kurabiyelerimizi, simitlerle beraber afiyetle yedik. Evim evim güzel evim tadında nefis bir dinlenti oldu doğrusu... Alışveriş yapmak insanı belki psikolojik olarak rahatlatıyor ama kalabalık ortamdaki yoğun ışıklarda insanı fiziken çok yoruyor. Akşam yemeği faslınıysa hızlı bir sosis ve patates kızartması, spagetti makarna ile geçiştirdik. Üzerine de ailecek güzel bir Dvd seğretmek keyif vericiydi.

Pazar günleri biraz daha sakin geçer bizim için. Geç uyanılır, geç kahvaltı yapılır; en özelinden... Sonrasında bendeniz mutfaktan çıkmak bilmem:) Yine öyle oldu; ama bir farkla; bu hafta sonu yemek, pasta, börek yapasım yoktu. Mutfağımı topladıktan sonra zeytinyağlı olarak güzel bir pırasa yaptım, dolabıma attım. Saat 5'e gelirken acıkan ev ahalisine gayet sağlıklı bir menü sundum; bol yeşil salata, közde kırmızı biber salatası, pırasa ve dün aldığımız kıvırcıklı çiğ köfte. İsteyen yoğurt veya limonata'da alabildi yemeğinin yanına. Allaha şükür herkes doydu ama saat 20,30'a geliyordu ki eşim "Benim canım tatlı istiyor, hadi gidip pasta alalım" "Ne gerek var meyve yeriz, ağır olur şimdi" dedim ve meyvalarımızı yedik saat 9 olduğunda "Ben doymadım galiba hadi gidip dürüm yiyelim" dedi "Aaaa.. tam sağlıklı beslenelim diyorum sen dürüm diyosun bu saatte" dedim Yok illa "Canım istiyor, hem hava alırız" diye ısrar etti. Yani ben evde hamurlu humurlu veya etli bir tat sunamıyorsam yemekte doymuyormuş beyfendi, işte bu yüzden sıkça börek yaptığımı farkettim. Hazır hava biraz yumuşamışken o ünlü ve şaşmayan lezzetten dürümlerimizi yedik, bu sefer de "tatlıı" dedi. "Yahu ne bu aşeriyor gibi" dedim "tamam sütlü tatlı olsun ama Bolulu Hasan Usta'dan" dedi. Neyse gene kırmadım zira ben de severim Bolulu Hasan Usta'nın tatlılarını; içeriye girip masaya oturur oturmaz; "2 tavuk göğsü, 1 sakızlı muhallebi ve su" deyip siparişini verdiği anı görmeliydiniz resmen rahatladığını hissettim:)
Gören de diyecek hiç tatlı yememiş veya evde hep light takılıyoruz da o yüzden böyle bu adam:)

Saat geç olduğu için her zaman çok kalabalık olan güzel ilçemin sokakları biraz sakinleşmişti çıktığımızda, ağır ağır vitrinlere bakarak arabımıza bindik. Hatta yolu uzatıp sahilden Adalar'ı seğreylerek evimize döndük. Güzeldi, değişikti, azcık hava aldık ama bol kaloriliydi:)) Sevgiler...

Herkese böyle kördüğümler nasip olsun....


Hz.Aişe Peygamberimizle yeni evlenmişti. Eşinin kendisini sevip sevmediğini merak etmekteydi ya da kendisini ne kadar ve nasıl sevdiğini… Hz.Aişe bu düşüncesini Peygamber Efendimizle konuşmadan edemedi. “Ey Allah’ın Resulü beni seviyor musun?” “Evet Ya Aişe tabi seviyorum!”

Aişe dahasını da merak ediyordu acaba nasıl seviyordu? Hemen sordu; “Beni nasıl seviyorsun?” Peygamberimiz sevgi şeklini tanımladı eşine; “Kördüğüm gibi.” dedi.
Bu cevap Hz. Aişe’yi çok sevindirdi çünkü kördüğüm açılamazdı. Açılmayan bitmeyen sırlı bir sevgi demekti. Alacağı cevap onu çok mutlu ettiği için Hz. Aişe sık sık sorardı: “Ey Allah’ın Resulü kördüğüm ne alemde?” Peygamberimiz Hz. Aişe’yi memnun eden cevabı verdi her defasında: “İlk günkü gibi…”

14 Ocak 2010 Perşembe

Pratik, vitaminli akşam yemeği

Yalancı Su Böreği



Malzemeler;

3 adet yufka
250 gr kıyma
1 baş soğan
1 adet domates
1 adet sivri biber
Yarım kaçık salça
Tuz karabiber, pul biber


Önce yufkaların arasına sürmek için;

1 yumurta, göz kararı süt ve mısırözü yağını karıştırarak
1 küçük kase sos olacak şekilde hazırlıyoruz.

İç harç ve böreğin yapılışı;


Doğradığımız soğanları pembeleşinceye kadar kavurup kıymayı ekleyerek pişiriyoruz domatesleri konkase doğruyoruz, biberleri ince ince dilimliyoruz sırasıyla bütün malzemeler ekleyerek iç harcı elde ediyoruz. Dilerseniz maydanoz ve dargun otu da ekleyebilirsiniz. Ayrı bir tepsiyi yağladıktan sonra yufkaları elimizde gelişi güzel kesip ve karışık şekilde tepsiye yerleştiriyoruz, üzerine yufka sosumuzdan gezdiriyoruz ve tekrar yufkayla örtüyoruz. Böylelikle kat kat olan ve sosla yumuşatılan yufka piştiğinde su böreği kıvamında bir lezzete ulaşmamızı sağlıyor. Ara kata gelindiğinde kıymalı iç harcımızı iyice yayıyoruz ve üzerine yufkaları yine kat kat ekleyip sosla kaplıyoruz. Fırında yaklaşık 20 dakika kızarana dek pişiriyoruz. Soframızda salata ve turşunun yanında servis ediyoruz.

Kıymalı Yoğurtlu Ispanak



Malzemeler;

Yarım kg kuzu ıspanak
1 baş soğan, kıyma
1 kaşık salça
Yeteri miktarda su ve tuz
1 avuç pirinç

Pratik tarif;


Kıyma, soğan ve salçayı kavurduktan sonra sirkeli suda bekletilmiş ve 3-4 kez yıkanıp doğranmış ıspanaklarımızı ekliyoruz. Hafif pişmeye başladığında 1 avuç yıkanmış pirinci, tuzu ve 1,5 su bardağı suyu da katıyoruz. Ispanak yaprakları biraz daha yumuşadığında veya pirinçlerimiz piştiğinde yoğurt eşliğinde tabağımıza alıyoruz. Afiyet olsun:)

11 Ocak 2010 Pazartesi

Dostluk Ödülü Çiçeklerim


Dost deniz kenarındaki taşlara benzer;
Önce tek tek toplarsın
Sonra birer birer denize atarsın
Ancak bazılarına kıyamazsın...

İşte sen o kıyamadıklarımdansın.


Sevgili Sibelciğim (Arka Mahalle İle Bir Gün) nezaketinle beni bu güzel dostluk ödülüne layık gördüğün için; sana kocaman öpücüklerimi, sevgilerimi yolluyorum ve her zamanki gibi blogumdaki bütün arkadaşlarıma bu güzel ödülü göndermek istiyorum. Yorumlarınızla, dostluğunuzla beni mutlu ettiğiniz ve yalnız bırakmadığınız için çok teşekkürler, paylaşımlarımızın artarak devam etmesi dileğiyle; sevgiyle kalın...

SUNSHINE AWARDS - GÜNEŞ IŞIĞI ÖDÜLÜM:)


GÜNAYDIIINN,

Cuma ve Cumartesi günleri güneş ışığı ödüllerimi aldım, neşeyle;
Sevgili Özden, Sevgi (Kırlangıç Hikayesi), Fuat Bey (Şifalı Yemek Tarifleri) ve Sevilciğime (Deniz Feneri) çok çok teşekkür ediyorum. Güzel yürekleri ve iyi dilekleri için... Fakat ben düşündüm taşındım 12 blog arkadaşımı belirleyemedim, daha doğrusu ayrım yapmak istemedim. Kurallara uymak gerçekten zormuş:) Bu yüzden güzel ödülümü beni izleyen ve yorum bırakan bütün arkadaşlarıma yolluyorum.

Sevgilerimle, herkese iyi haftalar...

9 Ocak 2010 Cumartesi

Her kaşıkta ayrı bir tat ve lezzet; portakal kokusundan karanfile...


Sonunda en çok sevdiğim tatlı olan aşuremizi yapabildik; 23 çeşitten oluşan malzemeleri çoğunlukla göz kararı eklediğimiz için malzeme ölçülerini tam olarak veremeyeceğim ama püf noktası olarak 1 gece önceden kuru fasulye, nohut, buğdayı ıslatıp, ertesi gün ayrı ayrı haşlamak gerektiğini belirtmek istiyorum. Zira ben Cuma akşamından ıslatmadığım için bayağı geç haşlandılar. Hatta "Niye kızım ıslatmadın bunları, bu kadar vakit kaybettik, hepsiyle birden uğraşıyoruz,
bi dahakine unutma sakın" diye de nazikçe uyarıldım:))İş, güç vardı, yorgundum falan dedim ama nafile... Neyse bu minik dipnotu da geçtikten sonra konu komşuya dağıtıma giden kasemizde de göreceğiniz gibi analı kızlı bayağı emek vermiş olduğumuz aşuremizi yaparken yiyenlere şifa olsun, bereket getirsin diye bol bol dua ettik, Allah hepimizinkini kabul etsin.


Aşure Malzemelerimiz;

1-Aşurelik Buğday 2-Şeker 3-Kuru fasulye 4-Nohut
5-Pirinç 6-Amasya elması 7-Elazığ'dan golden elması
8-Portakal kabuğu 9-Portakal suyu 10-Karanfil
11-Çekirdeksiz kuru üzüm 12-Kuru erik 13-İncir
14- Kuru dut 15-Ceviz 16-Fındık 17-Çam fıstığı
18-Marmaris'ten tuzsuz fıstık 19-Kuş üzümü
20-Kuru kayısı 21-Tarçın 22-Tuz 23-Su



Akşam yemeğine gelince menüde; ezogelin çorba, piyaz ve fırında patatesli köfte vardı. Ben sözümü tuttum; hafta içi pek fırsat bulamadığım güzel yemekleri hafta sonunda hazır anneciğim aşureme yardım ederken yapma fırsatı buldum. Günün büyük çoğunluğu mutfakta geçti de diyebiliriz. Çoook yoruldum, anneciğimde çok yoruldu (ellerine sağlık) "evde olunca iş güç bitmez" diye de yılların değişmeyen sözünü yadettik aşurelerimizi yerken...

Fırında Patatesli Köfte

Malzemeler ve Pratik Tarif


500 gr dana kıyma
1 adet soğan
Galete unu veya bayat ekmek içi
1 kaşık domates, 1 kaşık biber salçası
Maydonoz, tuz, karabiber, kimyon, pul biber
2 diş sarımsak, 1 yumurta
3 büyük patates, 1 domates,
Kırmızı biber, çarliston veya sivri biber


Köfte içini derin bir kapta iyice yoğurup, elimizde şekil veriyoruz. Yağlanmış fırın tepsimize dilimlediğimiz patatesleri ve kırmızı, yeşil biberleri, domatesleri yayıyoruz. Üzerlerine köfteleri dizdikten sonra 180-200 derecede köfteler, patatesler kızarana kadar pişiriyoruz. Ayrı bir kapta köfte harcından ayırdığımız salçanın kalan kısmını sıcak su ve tuzla karıştırıp fırındaki tepsinin içine döküyoruz. Çok kısa bir süre daha bu şekilde pişen yemeğimizi servise hazır hale getiriyoruz. Kızartma yapılmadığı için çok daha hafif oluyor emin olun.

8 Ocak 2010 Cuma


Bugün yoğun, hatta çok yoğun bir gün olarak devam ediyor. Ekip çalışması falan derken genelde masamda veya yerimde değilim. Yıl sonu kapanışları için çalışmalar sürüyor, raporlar için ön hazırlıklarda hız kazandı. Haftaya bir denetim firmasının seminerine davetliyim; konu transfer fiyatlandırması... Şişşştt çok sıkıcı farkındayım:)) Üstelik onu da araya sıkıştırıyor olmak iş temposunu biraz arttırmayı gerektiriyor. Önümüzde ki haftalarda güzel kahvaltı sofraları ve kolay yemek tarifleri karşınızda olacak anlayacağınız:))

Bu arada bir arkadaşım sormuş "Sen hala aşure yapmadın mı bu sene?" diye, hem yoğunluktan hem de annem burada olmadığından yapamadım çok haklı; ama annem dün akşam geldi hafta sonu yapabilirsek paylaşacağım emin olun:)) Sevgilerimle, iyi hafta sonları...

7 Ocak 2010 Perşembe

Bakar mısınız ne güzel bir sofra?

Akşam yemekleri için hep pratik şeyler yapmak iyi oluyor da ertesi gün yine ne yemek yapıcam diye düşünüp durmak hiç de iyi olmuyor doğrusu... Yemek olmadığı akşamlarda klasik yoklamalar yapıyorum; "Hayatım bu akşam ne yiiiiceeeezzz, ne yapsak?" Amaç bazen dışarıda yemek veya beraber kahvaltılık hazırlayarak yemek yapma olayından kurtulmak:) Bazen işe yarıyor, çoğunlukla da iş başa düşüp döktürüyorum mutfakta ama bugün gene yemek yapmak istemediğim günlerden birindeyim. Hiç gidemediğim fakat gitmeyi çok istediğim Van'ın meşhur kahvaltı sofrasına benzeyen tatta bir kahvaltı sofrası hazırlamayı düşünüyorum; nasıl, harika değil mi? Kaymak, bal, tereyağ, tırnak pidesi de var bizim yöremizin kahvaltı sofrasına benzeyen... Bakalım, henüz pek sıcak bakılmıyor, illa da yemek deniyor ama dün akşam eve gelirken ıspanak arayıp durdum bulamadım pizza yapmaya saldırdım, bu akşam da bulamazsam kahvaltı soframız okeydir:) -Cuma akşamı veya hafta sonu ben nasıl olsa sevdiğimiz zor yemekleri sana yaparım merak etme- diyerek kandırabilirim diye düşünüyorum:))

Diğer günün konusu ise eşime öğlen telefonda -büyük konuşmuşum- diye hayıflanmamla ilgili; sene 2000'de iki büyük ilaç firmasının birleşmesinde yeni firmaya geçen ve 1 yıl çalışan biri olarak bana verilmiş bir şansı geri tepip, demirbaş takiplerini yapmam diyerek 4 yıllık emeğimi, mesailerimi heba edip, müdürlerimin "7-8 ay sonra herşey düzene girecek, sabret gitme" diyen ısrarlarını dinlemeyip istifa etmiştim. Yeni oluşumun getirdiği günler, geceler süren fazla çalışma saatlerinin üzerine bir de ekstra iş yükünü almak istemedim; insan ilişkilerinin karmaşıklığı da bunaltmış olacak ki, bu sıkıntılı sürece veda etmeyi tercih ettim. 1 yıllık yoğunluğa dayanmış olmam ve sorumlu olduğum her şeyi tertemiz bir şekilde yetiştirdiğim arkadaşa devretmem bile yeterliydi benim için o anda, daha fazla çabaya gücüm kalmamıştı, diğer şirketin yöneticisinin haksızlıklarına uğramaktan bıkmıştım artık... Yorulmuştum ve sözde biraz kafayı dinleyecek, ailemle bol bol vakit geçirecektim. Öyle de yaptım ama çok fazla dayanamadım; iş hayatıma kısa bir süre sonra geri döndüm. İlk şartım evime çok uzak olmasın, bir yakadan bir yakaya geçmek için sabahın köründe yollara dökülmeyeyimdi; şükür bunlar oldu ve önce yabancı bir şirketde daha sonrasında kurumsal iki büyük firmada çalıştım. Peki bugün bu saate kadar ne yapıyorum dersiniz? Görevim dışında çok istisnai bir iş:) Çalışma alanım analiz ve raporlama olmasına rağmen daha önce satılan, kullanım süresi bitip hurdaya ayrılan sabit kıymetlerin KDV'sinin ödenme zorunluluğu dolayısıyla 1997 yılından beri alınmış tüm demirbaş faturalarını tek tek excel’den Kdv'leriyle beraber kontrol ediyorum, sonra da listeliyorum. Detaylı bir takip olmasa da 12 yıl öteye gidiyorum, vaktinde -Ben yapmam!- deyip elimin tersiyle ittiğim fırsatları düşüne düşüne... Bugüne veya yarına özel bir çalışma olacak belki ama bana yaptığım yanlışı fazlasıyla hatırlattı sağolsun.

İnsanlar önyargılı davranıp verdikleri tek bir kararla işte böyle hayatını pozitif veya negatif adımlarla yönlendirebiliyorlar dedim içimden. Bu yüzden bir karar verirken ileri bir adım mı, geri bir adım mı atıyorum diye sorguluyorum uzun zamandır... Umarım bundan sonraki kararlarım hep isabetli olur ve hatırlayınca keşke... yerine iyi ki... diyebilirim.

Herkese güzel bir akşam diliyorum, sevgiler:)

6 Ocak 2010 Çarşamba

PİZZZZAAAAA:))



MALZEMELER ve YAPILIŞI;

Hamuru için;

2,5 su bardağı Sinangil un
1 paket instant maya
1 çay kaşığı toz şeker
Yarım çay kaşığı tuz
1 su bardağı su
1/4 su bardağı sıvı yağ

Sosu için;

1 tatlı kaşığı salça
2 yemek kaşığı mısırözü yağı
1 çay kaşığı kekik

Üzerini süslemek için;

1 su bardağı rendelenmiş kaşar peyniri
1 adet domates
1/2 kırmızı biber
2 Adet yeşil sivri biber
İsteğe bağlı miktarda sucuk, salam, sosis

Pizza Sosu Tarifi :

Su bardağına salça ve yağını koyun, bir kaşıkla karıştırın,
Yarısına kadar suyla tamamlayın,
Karışıma kekiği ekleyin ve karıştırın

Pizza Hamuru Tarifi :

Derin bir kapta su, sıvı yağ, tuz ve şekeri karıştırın, üzerine unu, kuru mayayı dökün, elinizle iyice yoğurun, yağlanmış tepsilere yine elinizle istediğiniz kalınlıkta hamuru yayarak pizzaların zeminini elde edin, daha önce hazırladığınız pizza sosunu üzerlerine kaşıkla gezdirin ve kaşar peynirlerini(En üste eklemek için biraz ayırın) ,salam,sucuk, sosis, biber ve domates dilimlerini yerleştirin, en üste ayırdığınız kaşar peynirlerini de serpip, 200 Derecede ısıtılmış fırında 20-30 dakika pişirdikten sonra, pizzalarınızı servis tabağınıza alarak afiyetle yiyin:))

* Dilerseniz dilimlenmiş mantar, zeytin ve mısırla da süsleyebilirsiniz.

5 Ocak 2010 Salı

"Açılmamış Kanatların Büyüklüğü Bilinmez!" Mümin Sekman


2010 yılındaki ruh halimi yansıtan bu güzel resimle ve ilk yazımla herkese Merhaba:))

Sevgili Özgeciğimin de paylaştığı gibi; yeni yıl, hepimiz için hedeflerimizin gerçekleştiği en parlak, en başarılı, en mutlu yıllardan biri olsun diyerek 2010 yılının ilk günlerinde yeni bir coşku ve heyecan taşıdığımı belitmek istiyorum.

Anlatacaklarımda bununla ilgili; kendim için bazı planlarım var da diyebilirim. Şu ana dek yaşananların muhasebesini yapıp; neredeyim, ulaşmak istediğim hedefler için neler yapmalıyım, eksilerim artılarım nedir yaşama dair veya nerelerde yanlış yapıyorum, öncelik hakkımı bu sene kendim için kullanabilecek miyim? diye sorgulayıp duruyorum. Destek olaraksa Mümin Sekman'ın kitaplarını alıp okumaya başladım. Önce "Ya Bir Yol Bul, Ya Bir Yol Aç, Ya da Yoldan Çekil" bitti. “Kendime yeni bir ben lazım” derken okuyacağınız çok etkileyici bir kitap. Sıra "Herşey Seninle Başlar"'da... Geçen sene yine bu zamanlar "Limit Sizsiniz"'i okumuştum, aynı ruh haliyle:)) Umarım bu sene daha çok uygulayabilirim yaşantımda ve üzerimdeki tembelliği bir kenara atıp; daha azimli, daha hırslı koyulurum yola...
Emeğinize, yüreğinize sağlık Sn.Sekman, bu değerli kitaplarınız için sonsuz teşekkürler...

HER ŞEY SENİNLE BAŞLAR, SENDE BİTER!

Çaresizlik öğrenilmiştir.
Başarılı olmak da öğrenilebilir.
Sende sandığından fazlası var!
Gelebileceğin en iyi yerde değilsin.
Yeni bir hayat için gereken, yeni bir akıldır.
Doğru şeyi yapmak için yanlış zaman yoktur.
Rüzgarı suçlamayı bırak, yelkenleri kullanmayı öğren!
Seyirci koltuğundan sıkıldıysan, sahneye çık.
Zirvede her zaman bir kişiye daha yer var.
Her şey seninle başlar!
Başkaları yapabildiyse, sen de yaparsın.
Hayatta ya tozu dumana katarsın,
Ya da tozu dumanı yutarsın.
Seçim senin!


(Herşey Seninle Başlar adlı kitabın arka kapak yazısı)


Hadi zihnimizi parlatalım ve bu güzel kitapları okumakla başlayalım her şeye:) Sevgiler...