9 Haziran 2009 Salı

Canım babamın gakgoşlar diyarı...



Herkesin bir köyü olmalı... diyeniniz çoktur benim gibi. Benim de bir köyüm ve ona hasretim var, babama hasret olduğum gibi...

Babam nüfus kağıdında Bayburt yazmasından başka Bayburt'a ait hiç bir anısı ve yakını olmadığı için doğma büyüme İstanbul'lu iken evlendikten sonra birden "Hanımköy'lüyüm" diyerek anlatırdı memleketini. Bir kez gidip gezmiş ama ona tanıdık gelen hiç bir şey olmadığı için bir daha da merak etmemiş oraları. Gakgoşlar diyarı Elazığıysa, ilk 1974 Harput Askeri Hastanesi'nde tanımış, bir de ordan gece gözlü, ay yüzlü bir yar sevmiş ve bir daha kopamamış bu memleketten... Hayatının aşkıyla evlenerek İstanbul'a yerleşmişler ama Zeytin Gözlüm diye sevip, şarkılar söylediği ilk bebeklerinin 40 uçurmasını yapmak için yine Elazığ'a büyükleri ziyarete gitmişler. Derken çocuklar üç olmuş, büyümüşler. Bu böyle devam eder olmuş; Anadolu'nun bu sımsıcak insanları arasında pek de kıymetliymiş mutlu ailesiyle İstanbul'lu, sevecen, esprili, bir o kadar da saygılı, akıllı kıymet bilen damatları... Büyüğü, küçüğü şehirlisi, köylüsü herkes sever, bekler olmuş onları...

İşte bu yüzden memleketim diye Elazığ'ı, köyüm diye de Ağın'ın şirin Kaşpınar mahallesini bilirim. Daha Türkiye'de okuma yazma çabaları yeni yeni başlamışken hani %100'e yakın okur-yazarın yaşadığı o şirin yer... Nice hakimler, savcılar, avukatlar, öğretmenler, doktorlar, memurlar yetiştirmiş ülkemize bu şehir, bu kasaba...

Tabi hayat her zaman güzelliklerle sürmeyebiliyor, bazen insana öyle kötü sürprizler yapabiliyor ki...1995 sonunda rahatsızlanan babam, kimseye belli etmemek için hem şirket müdürlüğüne, hem futbol antrenörlüğüne hem de tüm mutlu aile yaşantısına devam ediyordu. Eşi, kızları ve ilk damadıyla arkadaş gibi gezmelere gidiyor, sohbet ediyor, saz çalıyor, şarkılar söylüyordu. Oysa tedavisi süren bu rahatsızlık onu rahat bırakmıyordu. Son kez Elazığ'a gittik. Babam belli etmese de gözlerinde bir sızı ve gizleyiş hissettim. Herkese veda eder gibi bakıyordu çok sevildiği gakgoşların arasında... Bağı, bahçeyi gezip, doğayla tabiatla bir başka kucaklaşıyordu, bizlere daha bir hasretle sarılıp öpüyordu sanki... Ve hastaneye yatış günlerinde artık anlamıştık herkesin sevdiği biricik babamızı amansız bir hastalık yüzünden kaybedeceğimizi, ne acıydı. Elazığ'dan, Ağın'dan, Bursa'dan, İzmir'den, Ankara'dan, Türkiye'nin her yerinden bu dağ gibi adamın ziyaretine geliyorlardı. 30 Temmuz 1996 tarihinde 22 yılı aşmış sevgi dolu bir evlilik, 42 yaşında gencecik bir ömür bitivermişti... Akın akındı çevresinde tüm sevenleri, gözyaşları sel olup gitti. O çok sevdiği gece gözlüsüne bir mektup bırakmış sonuna eklemişti;
"Gökyüzün olsam seni, dağ gibi sevsem Her anını yeni bir çağ gibi sevsem
Sevenlere bu dünyada ölüm yok Ölsem de seni bin yıl sağ gibi sevsem!"

Bizler de babamız sağmış gibi, onu yanımızda hissettik hep... Onun istediği gibi yaşayıp, onu her zaman sevgiyle, saygıyla andık. Onun sevdiği yerlere gittik, gezdik, sevdiği şeylerden yedik, içtik. Ah keşke burda olsaydı deyip, üzüldüğümüz zamanlarda, annemizle beraber destek olduk birbirimize, güç verdik tıpkı onun gibi.

Damadıyla çok gitmek istiyordu çok sevdiği Elazığ'a, ama nasip olmadı. Bunu mutlaka gerçekleştirmemiz gerek demiştik ve 2005 yılında eşim, kızım ve annemle babamın yerine Elazığ'a gittik. Güzel memleketimin öz gakgoşları, bizleri de yıllar sonra aralarına alıp sevgiyle karşıladılar; eşimle bol bol sohpet ettiler. Misafirlerimize pestil, dalından şeftali, dedemin tarlasından karpuz ikram ettik. Sonra meşhur ağın leblebisinin yanında bir yudumda babam için çayımızı yudumladık. Yine tıpkı babamın eskiden yaptığı gibi bol bol Keban Baraj Gölünün Dilek körfezinde pırıl pırıl sularda yüzdük, asmalardan üzüm yedik. Sabaha anneannemin katmer, gözleme kokularıyla uyanıp, köy domateslerimizle kahvaltımızı yaptık.

Dut ağaçlarının altında mangal yaparken hep onun yüzünde ki gülümsemeyi hatırladık... Keban Çırçır Şelalesinde alabalık yerken, balığı çok severdi ruhuna gitsin dedik. Yıldızlı gecelerde cırcır böcekleri eşliğinde annemle yürüdükleri yolda ailecek yürüyüp, köy düğünlerine katılıp, zevkle çayda çıra izledik, halay çektik. Sonra Elazığ'ın merkezinde ki evimize gidip, onu çok seven ailelerle buluştuk. Eski anılarımızı yadettik sevgiyle... Onunla hayatı boyunca iyi ki böyle coşkulu, güzel günler yaşatmış bize yaradan diye şükrettik.

O görkemli Harput Kalesi ziyaretinde dualar edip, Balatgazi'nin yanından onun gözleriyle baktık doğunun incisi Elazığ'a... Hep onu yaşattık hayalimizde, o çok sevdiği dostlarıyla ailecek... İyi ki seni tanımışız...

Tüm sevenlerin "Onun gibi bir insan yoktu" diyor ardından... İstanbul, Elazığ bir andı mı, bir daha anıyor seninle olan hatıralarını... Hala yaşıyorsun aramızda sanki... Gakgoşlar sana selam yolluyor!

Eşin, kızların seni çok seviyor. Rahat uyu, melekler seni yalnız bırakmasın, yattığın yer cennet olsun babacığım...

ilk gözağrın

Hiç yorum yok: