30 Nisan 2010 Cuma

Destiny...

Bloguma bir süre ara verdiğimde; bir sınav stresiydi geldi geçti, olmadı... Biraz üzüldüm sonra hakkımda hayırlısı, nasip buymuş dedim. Ardından saçmasapan bir blogda kendi blogumla ilgili tamamen ön yargı ve yalan dolanla dolu eleştirilere maruz kaldığımı görünce moralim bozuldu, canım sıkıldı kendisine haddini bilmesini, saçma eleştirisini anlamsız hikayelerle dolu blogundan kaldırmasını, onun gibi birinin blogumu okumasından bile rahatsızlık duyduğumu belirten yorumumu yazdım. Bana blogumu aslında hiç okumadığını şöyle bir göz gezdirip, sadece ismini kullandığını aslında genel bir kadın tipini anlatmak istediğini, beni özellikle değerlendirmediğini anlatan bir cevap verdi. Fakat ben bu nahoş durumla karşılaşıp, üzerine de bahar yorgunluğu ve iş yoğunluğu tuz biber ekince itiraf etmeliyim ki bir süre yazmak içimden gelmedi. Seviyeli bir bloga sahip olduğumu düşünüyorum ancak benim kişiliğimi, kim olduğumu, neler yaptığımı bilip bilmeden beni boş şeylerle vakit geçiren, arada görümce dedikodusu, dantel, elişi vs. yapan (oysa blogumda zerre görümce, dantel, elişi.. sözü geçmemiştir, bunlardan da hiç anlamam) bir tipmişim gibi kafasına göre blog alemine tanıtmaya çalışan bu zatı tekrar kınıyorum.

Ve sen; bunu hiç bir blog arkadaşıma yapmaya hakkın yok! senin saçmalıklarına kimse yaklaşmıyor bile, sen de kimseyi rahatsız etme! diyorum.

Diğer canımı sıkan konu; kızımı dersaneden almak zorunda kaldım. Üstelik verdiğim para da boşa gitti. Hocaların takipsizliği, deneme sınavlarının yapılacağı veya girilen sınavın sonuçlarının veliyle paylaşılmaması, temizliğe önem verilmeyişi, derslerin yeni okul bitirmiş hocalarla yapılıyor olması, bire-bir etüdlerin alınamıyor olması, hocaların ilgisiz tavırları, çocuğu son derece uzaklaştırdı. "Evde oturup test çözsem daha iyi" deyip gitmek istemiyordu yavrum. 2.döneme başlayınca, önce haftada 2 güne sonra 1 güne indi dersane günlerimiz, rahatsızlıkları güzellikle izah etmeye gittiğimde tehditvari bir tavır sergileyen(kimseye dersanemizi kötülemeyin.. kızınız arkadaşlarına söylüyormuş vs.) dersane o akşam bitmişti bizim için. SBS'ye son 2,5 ay kala ise artık dersaneye gitmesin dedik. Ben helal etmiyorum peşin peşin aldıkları parayı.. Allah'ta biliyor. Geçen dönemde dersaneyi yeterli görmediğim için 2 gün ayrıca okul kurslarına katılıyordu bu dönem 3 güne çıkardık okul kurslarını, 1 gün ise yeni yazdırdığımız dersanenin 11 adım etüdlerine katılıyor bir daha ki sene oraya devam edeceği için katkı olsun diye. Kızıma üzülmemesini, sadece elinden geleni yapmasını söyledim.
Her şey daha güzel olacak inşallah, sağlık olsun yeter ki...

Kapanışı başarılı, enerjik, sevimli ve çok yetenekli gençlerimizle yapmak istiyorum, zira beni mixomix müzikleriyle en eğlenceli anılarıma götürdüler. Pek fazla yarışma programlarını takip edemesem de "Yetenek Sizsiniz Türkiye" programının finalinde Bilal Avcı ve Uğur Karameşe'nin poping danslarına ailecek bayıldık. Her şey yaşında güzel:)) Bundan 15 sene öncesine kadar dans etmeyi, diskolara gitmeyi çok seven, Andromeda, Exit, Reina, Çubuklu Hayal Kahvesi, Rakkas'da saatlerce pistten inmeyen, sevdiğimiz disko parçalarından sadece bize özel, MD logolu d.j profesyonelliğinde hareketli ve slow dans kasetleri hazırlatan bir çift olarak bu süper ikilinin uyumu bizi kendilerine hayran bıraktı doğrusu, yaptıkları dansın Türkiye'de az rastlanılır olması da çok etkiledi tabi... Daha sonra ilk elemeler, yarı final ve finaldeki performanslarını kızım sayesinde defalarca izleyince aldıkları ödülü sonuna kadar hakettiklerini düşünüyorum. Kazanmalarına çok sevindik, bu yüzden blogumda da mutlaka yeralmalıydılar:)) Yalnız en baştan söylüyorum; gerçekten dansı ve müziği seviyorsanız, gençliğin yeni ritmini de beğenirsiniz. İzleyin harikalar...


29 Nisan 2010 Perşembe

Güneşli bir günden Merhaba...

Bana hoşgeldin mesajları gönderen ve beni özleyenlere öpücüklerimi yolluyorum, sabah sabah güzel yorumlarınızla mutlu oldum çok teşekkürler. O harika paylaşımlarınızın bazılarını kaçırmış, çok fazla yorum bırakamamış olsam da fırsat buldukça takip ettiğimi biliyorsunuzdur sanırım. Emin olun her boş vaktimde artık buralardayım:) Bu arada benim de güne dair kısa kısa notlar düşeceğim bir cik cik sayfam var ama bir türlü bloguma ekleyemiyorum "Follow Me" linkini haberiniz olsun:)

Yaşamaya Dair

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,

mesela,

zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

Nazım Hikmet

SİNANGİL Lezzet Klubü için lezzetli fikirler arıyor!

"Gıda alanında yaptığı atılımlar ile kurulduğu günden bu yana yenilikçi çalışmaları ile dikkat çeken Sinangil, projeleri arasına bir yenisini daha eklemek için çalışmalarına devam etmektedir. Bu çalışmaların ışığında, son zamanlarda adını sıkça duymaya başladığımız “inovasyon” (yenilikçilik, yenileşim) kavramını daha farklı alanlara taşımak amacıyla siz dostlarımızın fikirlerine başvurmak istiyoruz. Bu bağlamda www.acikinovasyon.com internet sitesi aracılığıyla inovatif fikirler arayan Sinangil, ödüllü olan bu yarışma sonucunda bu yenilikçi fikirleri hayata geçirmek için çalışmalarına başlayacaktır. Amacımız, Sinangil kalitesini siz dostlarımıza daha etkin bir şekilde ulaştırmak ve henüz Sinangil ile tanışmayan müstakbel dostlarımız ile tanışmaktır.
http://www.acikinovasyon.com/ internet sitesinde bulunan inovasyon çağrısı için fikirlerinizi beklemekteyiz. Daha güzel sonuçlara ulaşabilmek için bu çağrıyı çevreniz ile paylaşmanız bizleri memnun edecektir."

28 Nisan 2010 Çarşamba

Laleleri Hıdiv Kasrı'nda karşıladık...







Dönerken şöyle bir baktım da önceki senelerde laleler daha çoktu sanki, sizce de öyle değil mi? 2007'den bir resmi de paylaşayım.

Yoğunluğa bir mola vermişim çok mu?

Bir öğlen yemeği sonrası önce şekerli Türk kahvemi içmişim;

Ardından terasa çıkıp, ayaklarımı şöyle bir uzatmış dinlenmişim; istediğim sadece sessizlik ve güneşin güzelliği...

Akşam sırf canım istediği için harika bir sütlaç yapmış üzerini çileklerle süslemişim, lezzetinden bayılan ev ahaline tekrar yaparım diye söz vermişim:)

Görüşemediğimiz süreçte fotoğraf da çok yaşananlar da... Şimdilik iyi geceler:)

Canım sıkıldıkça saçlarımla uğraştım:)

Biliyosunuz bir ara gizemli kızıl renginden çikolata kahveye geçmek istediğimi belirtmiştim. Kızıl çok yakışan güzel bir renkti ama uzun zamandır her tonunu kullandığım ve kullanımı da zor olduğu için artık değiştireyim dedim. Fakat sık sık kuaföre gitmek zorunda kaldım bu renkten dönebilmek için. Kuaförlerde geçirilen zamanı boşa geçen zamanlar olarak değerlendiriyorum, dergiler falan yetmiyor orada akan zamanı keyifli kılmak için. İlk önce kızıl rengi kapatabilmek için daha koyu küllü bir renge boyandı daha sonra yukarıda görmüş olduğunuz sıcak çikolata ve karemel renkleriyle değişik bir renk elde edildi. Çok güzel bir renkti ama 15 gün içerisinde bu renkte açılınca geçen hafta dayanamayıp çikolata kahve ve dore renkler karıştırılmak suretiyle benim istediğim bir tona ulaşıldı. Tabii rengin oturup oturmadığını görmek için üzerinden 1 hafta geçmesini bekliyorum. Resmini o zaman çekeceğim, yine paylaşırım.

"İyi Dilek Paketim" çok beğenilmiş, sevindim...


Pembe Tatlar ve Düşbahçesi'nin büyük emek vererek düzenlediği hediye etkinliğimizde bana cicibebedenciciler çıkmıştı. İlk iş olarak blogunu inceleyerek yaşına ve tarzına uygun hediyeler seçmeyi tercih etmiştim. Fakat kendisi üniversitede olduğu için hediyesine bayağı geç ulaşmış ve ben de Aslı'cımla mailleşip paketimin kaybolmadığını öğrenerek rahatlamıştım. Zira ilk defa katıldığım bir hediyeleşme etkinliğinde sıkıntı olmasını bir süre kabullenemeyip, bir daha katılmama kararı almıştım diyebilirim. Neyse ki hediyelerim ulaşıp ta cicim durumu anlatınca ve çok beğendiğini paylaşınca ben de çok mutlu oldum.
Güle güle kullan bebişim; bu da senin güzel anlatımın... Sevgiyle ve sağlıkla kal.

Blogun Kaçağı Geri Döndü:))


Bahar gelirken doğa ne güzel değil mi? Gezdik, gördük, eğlendik, üzüldük, yorulduk derken yoğunluk azıcık azalınca, bir gittim pir döndüm doğrusu...

Bir yorgunluk, bir keyifsizliktir üzerimde ki; bitmek bilmedi. Kimse bana dokunmasın modunda bir bahar moduydu, ben de anlamadım bu kadar uzun sürmesini...

En son katıldığım bir konferansta uyanmama sebep oldu sanırım. Yenibiriş'den mail adresime bir davet gelmişti Bahçeşehir Üniversitesi'nde Bilgelik Enstitüsü
işbirliğiyle "Kendini Bil ve Keşfet; Potansiyelini Maksimum Kullan" konferansına katılmam için. Bir Cumartesi sabahı erkenden kalkıp konferansa gitmek için yollara düştüm. Maksat püfür püfür bir hava almak ve yürüyüş yapmaktı. Üsküdar'dan Beşiktaş motorlarına binip boğazın mis gibi havasını ciğerlerime çekerek, Üniversite'ye gittim. Hemen önünde ki kafesinde çayımı yudumlayıp, tostumu yedim. Ne keyifliydi anlatamam; bu güzel manzaranın yanında üniversiteli gençlerle beraberken ben de o günlerde ki anılarıma şöyle bir gidip geldim. Konferans salonuna girmeden önce kahvemi alıp, üniversitenin içini gezme fırsatım oldu. Gayet güzel imkanları olan bu üniversitede gençler harıl harıl bir dil sınavına gireceği için ders çalışmaktan, eminim orada olmaktan dolayı benim aldığım keyifin azıcığının bile farkına varamıyorlardı. Biz de öyleydik herkes hayranlıkla "Tekirdağ ne güzel deniz, güneş" derken bizler final derdine düşer, dersten kafamızı kaldıramazdık. Konferansa dönecek olursak; Lütfü Hocam, Suat Hanım ve Özlem Hanım'a oluşturdukları farkındalık için çok teşekkür ediyorum. Gerçekten çok faydalı oldu, harekete geçmek anlamında...

Dönüşte yine aynı yoldan geri döndüm. Fakat bu sefer Üsküdar Sahili'nden başlayıp Salacak Sahili'ne kadar uzunca bir yürüyüş yaptım. Çevremdeki çoğu kişi tek başına gezemez, tek başına alışveriş yapamaz, tek başına bir yere gidip yemek yiyemez ama aksine ben çok zevk alırım kendimle başbaşa kalmaktan, her zaman yanında birilerine ihtiyaç duyanlara da kızarım açıkçası... Ne güzel fotoğraflar çektim hem çay içtim, hem kendim için bir şeyler yapıp ruhumu dinlendirdim. Doğaya, denize, Kız Kulesi'ne, İstanbul'a doyamadım...



"Merdivenin tümünü görmeniz gerekmez,
bir adım atın yeter..."