21 Eylül 2009 Pazartesi

Canım Annem artık gel, bu bayram sensiz geçmiyor...


Puslu, soğuk ve yağmurlu bir İstanbul günü daha... Annem memleketine gideli çok oldu, kısmetse Ekim'de gelecek. Dün sabah bayramlaştık "Daima bu bayramlara çıkasınız..."la başlayan dualar etti herbirimize ayrı ayrı, annesi ve babasıyla o da kahvaltı yapıyordu. Sen annenin babanın yanındasın ne güzel, Biz burada, bu bayram gününde senin eksikliğini çok hissediyoruz seni çok özledik dedik. Gerçekten bayram sabahı soframız annemsiz eksik kalmış gibiydi. Gözlerimiz onu aradı...

Allah hiçbirimize büyüklerimizin yokluğunu aratmasın, sağlıklı ömürler versin hepsine inşallah. Babamızdan sonra annemiz daha bir kıymetli bizim için, bu yüzden bayramda yanımızda olmayınca daha bir buruk kalıyoruz İstanbul'da...Tabi ki başka ziyaretlerimiz, elini öptüğümüz büyüklerimiz var fakat "Ana gibi yar olmaz" diye boşuna mı demişler; bizimki de o misal arkadaşlar... Sağlıcakla, mutlulukla kalın:))

18 Eylül 2009 Cuma

Sevdiklerinizle şeker tadında bir bayram olsun…


Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmış. Büyüğü Halil. Küçüğü ise İbrahim...Halil, evli çocuklu. İbrahim ise bekârmış... Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin... Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş. Bununla geçinip giderlermiş...

Bir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı. İkiye ayırmışlar. İş kalmış taşımaya. Halil, bir teklif yapmış: İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim. Sen buğdayı bekle. Peki, abi demiş İbrahim...Ve Halil gitmiş çuval getirmeye... O gidince, düşünmüş İbrahim: Abim evli, çocuklu. Daha çok buğday lazım onun evine. Böyle demiş ve kendi payından bir miktar atmış onunkine... Az sonra Halil çıkagelmiş. Haydi İbrahim. Demiş, önce sen doldur da taşı ambara. Peki abi. İbrahim, kendi yığınından bir çuval doldurup düşer yola. O gidince, Halil düşünür bu defa: Der ki: Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var. Ama kardeşim bekâr. O daha çalışıp, para biriktirecek. Ev kurup evlenecek. Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek. Velhasıl, biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine. Bu, böyle sürüp gider. Ama birbirlerinden habersizdirler. Nihayet akşam olur. Karanlık basar. Görürler ki, bitmiyor buğdaylar. Hatta azalmıyor bile. Hak teala bu hali çok beğenir. Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki... Günlerce taşır iki kardeş, bitiremezler. Şaşarlar bu işe... Aksine çoğalır buğdayları. Dolar taşar ambarları.

Bugün 'Bereket' denilince, bu kardeşler akla gelir.
Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidir.

EVİNİZE VE HAYATINIZA HALİL İBRAHİM BEREKETİ GELMESİ DİLEKLERİMLE, RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN. DAHA NİCE BAYRAMLARA:))

17 Eylül 2009 Perşembe

Bugün Biricik Arkadaşımın doğum günü...

CANIMMMMMMM MUTLU YILLLARR SANAAAAAA:)))
Üniversite yıllarıydı, 92-Eylül tanıştığımızda; gerçek dostun ne olduğunu onunla öğrendim. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmez, sevincimizi, hüznümüzü paylaşırdık hayata dair... Yanımda olmadan ona danışmadan bir şey yapamazmışım gibi gelirdi... Ya da bir şeyler eksik kalırmış sanırdım. İkimizde şarkı söylemeyi çooook severdik; Her ders arasında her boş anımızda güzel sesimizle Sezen Aksu'nun Sertab Erener'in şarkılarıyla inletirdik okulu... Çok da dikkat çeken güzel bir arkadaşımızdı, herkes tarafından takip edilen bir çekiciliği vardı. Yüreğinin, bakışlarının güzelliği yansımıştı her haline. Bazen okul çaylarında birlikte dans edip coşardık, bazen Park Pizza'da pizzamızı patetesimizi paylaşırdık, bazende omuz omuza verip ders çalışırdık onunla... Evimizden annemizden uzakta tek destektik birbirimize...İyi ki yanımdaydı, iyi ki benimleydi...
İyi ki o zamanlar her şeyi ilk bilen, ilk sevincimi paylaşıp, gözyaşımı silendi...
Herşey için Canım Arkadaşıma sonsuz teşekkürlerimi yolluyorum ve onu çooook seviyorum. Daha nice yeni güzel yaşlara hep birlikte sağlıcakla ulaşmak dileğiyle, doğum günün kutlu olsun Birtanem... Kalbimde ki yerin hep ayrı kalacak!..


Senin "duygusal romantik arkadaşın(m)"


16 Eylül 2009 Çarşamba

Bereketi bol olsun!..


Dün eşim işten dönerken 7 kg domates almış gelmiş, bir de yanında çeşitli sebzelerden oluşan ek bir poşet daha vardı... İstanbul'un sayılı köylerinden biri Pelitli'de işi varmış dönüşte bir tezgahta rastlamış bu al al domateslere, hani şu Çanakkale domatesi gibi bazı yerleri sarımtırak olanlardan, tazecik... Neden bu kadar çok aldın canım kıtlık mı vardı dedim "Yooo, bunlar bildiğin domateslerden değil halis muhlis köy domatesi, kardeşlerine falanda dağıtırsın, ama sen hediyene bak" dedi ve o poşeti masanın üzerine boşalttı; Kırmızı, yeşil, mor renkteki bu güzel manzaranın hikayesine gelince; Domates tezgahının arkasında orta yaşlı bir adamcağız duruyormış onun arkasında da küçük bir serası ve küçük bir evi varmış, merak edip bizimki sormuş Nerelisin abi? Bayburtluyum demiş "Aaaa benim hanımın babası da oralı, ama hiç bilmezler oraları" demiş. Bir domates nelere kadir; adamcağız başlamış anlatmaya "yıllar önce göçüp geldik buralara geçim derdiyle, bizim çocuklarımız da bilmezler hiç oraları "demiş sonra "bir dakka bekle hemen geliyorum abicim" diyerek arkadaki bahçesine gitmiş; elinde bir poşetle geri gelmiş. Meğer bahçesinden bir poşet dolusu biber ve karnıyarıklık minik minik patlıcanları toplamış "hemşerime hediyem olsun mübarek günde" demiş. Bunu duyunca memlekette böyle insanlar kalmış mı inanamıyorum dedim ve o an gözlerim doldu, çok duygulandım arkadaşlar... Düşünsenize dalından yeni koparılmış yeşil yaprakları üzerinde körpecik biberleri, itinayla seçilmiş doğal patlıcanları getirip, mis kokulu domateslerin yanında hediye etmiş... Ne güzel bir yürek... Eskiden kandillerde hediyeleşilirmiş ama hiç tanımadığın bir insanın böyle bir şey yapması öyle tuhaf şeyler hissettirdi ki bana; Allah razı olsun, mahsulü de kazancı da bol olsun inşallah diye bol bol dua ettim. Hatta bu anıyı unutmamak için resmini de çektim ilk fırsatta yükleyeceğim:)))

Bu olay bana çocukluğumun İstanbul'unu hatırlattı; daha o zaman dağ taş ev değildi, aynı ilçede her yere yürüye yürüye gider, sitelerin olduğu tepelerde uçurtmalarımızı uçururduk, yakalamaç, istop, yakartop oynardık şimdiki Carrefoursa'ların olduğu yerlerde...

Babaannemle kardeşlerimle beraber ilkokul çağlarındayken Anadolu yakasının çoğu Bostanlık olan Bostancı, Suadiye, Maltepe bölgelerinden ıspanak, kıvırcık, soğan, bilumum yeşil otları gidip bizzat yerinden alırdık. Teyzeler topraktan söküp, silkeler sonra pembe mavi naylon poşetlere koyarlardı. Yanına da mutlaka ya bir demet semizotu ya bir demet soğan ya da maydonoz aldığımız ürünlere göre hediye olarak verirlerdi. Bereketini gör deyip, oradan ayrılırken kilo kilo alınan poşetteki doğal sebzeleri kalabalık bir aile olarak özenle hazırlanmış sofralarda bereketiyle yerdik. Şimdi nerdeee bol bol sebzeyle doldurmak poşetleri, nerde kalabalık ailelerle sofraya oturmak, nerde elinin emeğiyle parasını kazanan teyzelerimize bereketini gör deyip, hediyeleşmek... Hiç biri yok! Marketten
göz kararı bir şeyler alıp soğuk tezgahlarda tarttırıyoruz çoğunlukla asık yüzlü kasalarda hızla ödeyip, koştur koştur eve kendimizi zor atıyoruz. Çünkü işten geldik çocuğumuz, eşimiz yemek bekler. Kırkta yılda bir annen, kardeşlerin veya bir arkadaşın bu sofraya davet edilir. Ama onun dışında hep aynı koşturmacaları yaşadığın için buluşmalara ayıracak vaktin her zaman azdır. Ahhh ne çok özlemişim şu şu şu akrabalarımı veya dostlarımı, bir gün biraraya gelsek keşke der durursun ama hep zordur. Yetişmeye çalıştığın işlerin, okumayı çok isteyipte başlayıp bitiremediğin kitapların, günlük hayattan çeşitli sorunların, amacına ulaşmak için kaygıların ve elinden geldiğince umutların, mutlulukların vardır ufak dünyanda...

Ve işte böyle hayatının bazı noktalarında karşılaştığın minik minik olaylardan öyle etkilenirsin ki; yanlış zamanda mı yaşıyoruz acaba sorusunu kendine sorup durursun, geçmişteki insanların mutluluğunu, tatminkarlığını, nezaketini yavaş yavaş kaybetmeye başladığımızı apaçık farkedersin...

15 Eylül 2009 Salı

Daha nice kadir gecelerine sağlıcakla ulaşmak dileğiyle...



Bin aydan daha hayırlı olan kadir geceniz mübarek olsun. Selam ve dua ile...


14 Eylül 2009 Pazartesi

Lezzet durağımız kıymalı tatlarda...

Herhalde bir soyadım daha olsaydı Börekçigiller veya Börekçipaşazade falan olurdu:)))
Neden mi böyle diyorum hemen arz edeyim; Akşam yemeklerimiz için hızlı, en hızlı yaptığım böreklerden bir demet hazırladım yine sizlere....

Kimisi buna kolay lahmacun diyor; bense Kıymalı Kömbe Taklidi Börek diyorum:)))
Zira annanem yufkayı elinde açıp tandırda yapar ki parmaklarınızı yersiniz kömbe yerine...

İçindekiler: Soğan, kıyma, yeşil biber, 1/2 domates, maydonoz, pulbiber, karabiber, tuz.
Bugün 3 tane yufkam var; Öncelikle harcımızın malzemelerini yukarıdaki sırayla teflon tavada pişiriyoruz ve ılıtıyoruz. Ufak kasede göz kararı süt ve mısırözü yağı karıştırıyoruz. İsterseniz yağ, süt kullanmayabilirsiniz veya 1 adet yumurtada kullanabilirsiniz. Tamamen sizin yumuşaklık veya gevreklikle ilgili beklentinize bağlı, ben yumurta kullanmadım.

Büyük bir teflon tavayı yağlıyoruz Yufkayı içine seriyoruz üzerine kaşıkla sütlü karışımı gezdiriyoruz Bir sıra daha yufkayı kapatıyoruz 2. yufkayı yine seriyoruz ve kıymalı harcımızı yerleştiriyoruz tekrar yufkayı örtüp sütlü karışımı üzerine gezdiriyoruz Kalan yufkayı düzgün bir şekilde üzerine kapatıp tekrar sütlü karışımı üzerine gezdiriyoruz ve orta ateşte yavaş yavaş pişiriyoruz Bir tarafı kızarınca diğer tarafını ters çevirip pişiriyoruz. Çevirdiğiniz anda tavayı çok hafif yağlayabilirsiniz. İki tarafta kızarınca dilimleyip servis yapabiliriz.

Sıra Kıymalı Soğanlı Yumurta'da; Elinizin altında buzluktan fazla çıkarılmış kıyma varsa karnınız çok aç vakitde darsa böyle oluyor işte:))

Önce soğanı, biberi, kıymayı teflon tavamızda pişiriyoruz, üzerine domates rendesini ekleyip kapağını kapatıp pişiriyoruz ve yumurtalarımızı kırıyoruzzz, işlem tamam! Afiyet şeker olsun.
Yumurtaları kırdıktan sonra tam birine çatalı batırmıştım ki, dur şöyle de çekeyim, sarı kırmızı süperrr duruyorlar dedim ve nasıl haklıyım değil mi???


Yaklaşık yarım yufkayı da peynirli maydonozlu harçla sigara böreği kızartarak değerlendirdiğimi de farkettiniz sanırım:)) Yine vazgeçilmez çaylı ballı börekli bol çeşnili bir pratik hatun sofrası oldu galiba kabul ediyorum, ama ne yapayım koştur koştur ancak bu kadarı elimden geldi:))
Sevgiler hamarat kızlar...

Adil ve şerefli olmak...


Hz. Ömer arkadaşlarıyla sohbet ederken, huzura üç genç girerler. Derler ki :
-'Ey halife, bu aramızdaki arkadaş bizim babamızı öldürdü. Ne gerekiyorsa lütfen yerine getirin.' Bu söz üzerine Hz. Ömer suçlanan gence dönerek :
- Söyledikleri doğru mu diye sorar, suçlanan genç der ki :
- Evet doğru. Bu söz üzerine Hz Ömer "anlat bakalım nasıl oldu?" diye sorar:
Bunun üzerine genç anlatmaya başlar, der ki :
- Ben bulunduğum kasabada hali vakti yerinde olan bir insanım ailemle beraber gezmeye çıktık, kader bizi arkadaşların bulundugu yere getirdi. Afedersiniz hayvanlarımın arasında bir güzel atım var ki dönen bir defa daha bakıyor, hayvana ne yaptıysam bu arkadaşların bahçesinden meyva koparmasına engel olamadım, arkadaşların babası içerden hışımla çıktı atıma bir taş attı atım oracıkta öldü. Nefsime bu durum ağır geldi, ben de bir taş attım, Babası öldü. Kaçmak istedim fakat arkadaşlar beni yakaladı, durum bundan ibaret' dedi.
Bu söz üzerine Hz Ömer;
- 'Söyleyecek bir şey yok, bu suçun cezası idam. Madem suçunu da kabul ettin' dedi.
Bu sözden sonra delikanlı söz alarak;
-'Efendim bir özrüm var' diyerek konuşmaya başladı.
- 'Ben memleketinde zengin bir insanım, babam rahmetli olmadan bana epey bir altın bıraktı. Gelirken kardeşim küçük olduğu için saklamak zorunda kaldım. Şimdi siz bu cezayı infaz ederseniz yetimin hakkını zayi ettiğiniz için Allah(cc) indinde sorumlu olursunuz, bana üç gün izin verirseniz ben emaneti kardeşime teslim eder gelirim, bu üç gün içinde yerime birini bulurum' der. Hz. Ömer dayanamaz der ki:
-'Bu topluluğa yabancı birisin, senin yerine kim kalır ki?!'
Sözün burasında genç adam ortama bir göz atar, der ki:
- 'Bu zat benim yerime kalır.' O zat Hz. Peygamber Efendimizin (sav) en iyi arkadaslarindan daha yaşarken cennetle müjdelenen Amr Ibni As' dan baskası değildir. Hz.Ömer Amr'a dönerek, - 'Ey Amr, delikanlıyı duydun' der. O yüce sahabi -'Evet, ben kefilim' der ve genç adam serbest bırakılır.
Üçüncü günün sonunda vakit dolmak üzere ama gençten bir haber yoktur. Medine'nin ileri gelenleri Hz. Ömer'e çıkarak genç'in gelmeyeceği, dolayısıyla Amr Ibni As'a verilecek idam yerine maktülün diyetini vermeyi teklif ederler, fakat gençler razı olmaz ve babamızın kanı yerde kalsın istemiyoruz derler. Hz. Ömer kendinden beklenen cevabı verir der ki :
-'Bu kefil babam olsa farketmez cezayı infaz ederim. 'Hz Amr Ibni As ise tam bir teslimiyet içerisinde der ki:
-'Biz de sözümün arkasındayız.' Bu arada kalabalıkta bir dalgalanma olur ve insanların arasından genç görünür. Hz. Ömer gence dönerek derki evladım gelmeme gibi önemli bir nedenin vardı neden geldin?' Genç vakurla başını kaldırır ve (günümüz insanı için pek de önemli olmayan) 'AHDE VEFASIZLIK ETTİ' demeyesiniz diye geldim der.

Hz.Ömer başını bu defa çevirir ve Amr Ibni As'a der ki :
-'Ey Amr, sen bu delikanlıyı tanımıyorsun nasil oldu onun yerine kefil oldun'.
Amr Ibni As(Allah kendisinden ebediyyen razi olsun), vakurla kanımızı donduracak bir cevap verir,
-'Bu kadar insanın içerisinden beni seçti. 'İNSANLIK ÖLDÜ 'dedirtmemek için kabul ettim' der. Sıra gençlere gelir, derler ki :
-'Biz bu davadan vazgeçiyoruz. ' Bu sözün üzerine Hz Ömer :
-'Ne oldu, biraz evvel babamızın kanı yerde kalmasın diyordunuz ne oldu da vazgeçiyorsunuz? 'der.
Gençlerin cevabı da;
-'MERHAMETLİ İNSAN KALMADI' DEMEYESİNİZ DİYE ...

11 Eylül 2009 Cuma

14 yılda hiç bir şey değişmedi!!!

İşte Ayamama deresinin son 14 yıldaki durumunu gösteren fotoğraf ve 14 yılda hiç bir şey değişmedi!!! Olan 31 vatandaşımıza oldu; Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabırlar versin, kimselere bir daha yaşatmasın. Yetkililer en azından komik açıklamalar yapmasınlar, bunca acı herkese yeter...

9 Eylül 2009 Çarşamba

ANNEN...

Resme tıklayın lütfen, çok güzelll...

4 Eylül 2009 Cuma

Anne olmasaydım!

Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.

Hamileliğim esnasında 63'lü kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım:)

O küçücük ellerle renkli kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.

> > > Kan yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi > yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.> > Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu > çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim.> > > Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım. > > > Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım. > > > Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim. > > > Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.> > > Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim. > > > Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik. > > > Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.> > > Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım.> > > > Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.> > > Annesinden zorla ayırdılar diye 'Uçan Fil Dumbo!' çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım. > > > Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin > sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi.> > > Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım. > > > Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.> > > 38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.> > > > Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında > kafamda peçete dansı yapmayacaktım.> > > > Sen olmasaydın eğer yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim. > > > Sen olmasaydın eğer ben asla 'anne' olmayacaktım.> > > > Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım!

Hayırlı Cumalar...