16 Eylül 2011 Cuma

Minik Kalpli ve Orta Şekerli:))


"Her kahve aynı tadı taşımaz...

Nerede içiyorsan, kiminle içiyorsan ona göre değişir...

Sahilde oturduğun rüzgarlı bir sonbahar günü, en sevdiğin dostun ağlarken içtiğin kahvenin tadı kederlidir...

Kahve telvesine yüreğinin acısı karışır.

Bir pazar öğle sonrası annenin 'hadi bir kahve yap da içelim' dediği kahve huzurludur...

Köpükler annenin göz bebeklerine yansır...

Dudağının kıyısında kalan küçük bir gülümsemedir...

Bir gece vakti zil zurna sarhoş birinin içtiği kahve düşülen kuyudan çıkma çabasıdır...


Koyu kıvamlı kahverengi bir ipe tutunur çıkarsın ... Çıktığın an uyuyakalırsın...

Ferahlıktır!!!

Dostlarla içilen kahve neşedir...

Kahkahalar köpüklerin üzerinde yüzer...

Tek başına gece vakti balkonda içtiğin kahve yalnızlıktır...

Acıdır tadı... Ama garip de bir keyfi, lezzeti vardır...

Baban için yaptığın kahve sevgi doludur...

Çay bardağında, az şekerli...

Kahve gibi görünmez sana... Ama sıcaktır, dumanı tüter ve kokusu büyülüdür...

Beklemediğin bir anda sana uzatılan kahve başkadır...

Isıtır insanın içini...


Yorgun olduğunda içtigin kahve hafifletir seni...

Kendine getirir, unutturur günün ağırlığını...

Kahve aynı kahvedir belki...

Köpüğüyle,

Rengiyle,

Dumanıyla aynı kahvedir ama,

ıçilen kahveler ruhunun süzgecinden geçer,

Ve tadları değişir...

Her kahve aynı değildir buyüzden...

Ben de seni sevgiyle pişirilen bir kahve içmeye davet ediyorum.

Akşam,

Öğle öncesi, sonrası

Ya da gece kahvesi.

Ne zaman isterseniz.

Dostlukla yudumlayacağımız bir kahve molası vermeye ne dersin?

Senin kahven nasıl olsun ?"

12 Eylül 2011 Pazartesi

Uzun bir aradan sonra güzel bir alıntıyla MERHABA!..

HAYATINIZIN KAHRAMANI: SİZ

Hepiniz bu dünyada biriciksiniz. Her biriniz bu dünyaya farklı yeteneklerle, farklı bir zeka kapasitesiyle ve farklı fiziksel özelliklerle geldiniz. Bazı insanlarla bir takım özellikleriniz benzeyebilir. Belki en yakın arkadaşınızla benzer şeyleri yapmaktan hoşlanıyor olabilirsiniz veya fiziksel açıdan birbirinize çok benziyor olabilirsiniz ama hiç kimse tam anlamıyla sizin aynınız değildir. Benzediğiniz insanlar vardır elbet ama sizden bir tane daha yoktur. Sizler bu dünyada eşsizsiniz!

Zaman zaman kendiniz çok zayıf ve yetersiz hissedebilirsiniz. İşte tam da o anda elinizde Harry Potter’ınki gibi bir sihirli değnek olmasını hayal edersiniz. Bir “sihirli değneğim” olsaydı da sabah kalktığımda bambaşka biri olarak uyanabilseydim diye düşünürsünüz. Olmak istediğiniz kişi hakkında uzun mu uzun bir istekler listeniz vardır. Daha güçlü, daha kararlı, daha planlı şeklinde bir trenin vagonları gibi uzar gider liste. Ama sizin fazla zamanınız yoktur. Hemen, hemencecik değişmek gereklidir. Hemen yarın daha başarılı, daha güçlü bir insan olunmalıdır. Ama bu şekilde hızlı bir değişim ancak film kahramanlarına özgüdür. “Süpermen, Batman, Örümcek adam” gibi filmlerin süper kahramanları bir kostümle bambaşka bir insan oluverirler. Film kahramanları kadar hızlı ve süper güçlerle uyanmasanız da gösterilecek ciddi bir çabayla siz de “kendi hayatlarınızın kahramanları” olabilirsiniz. Kendi hayatlarınızın kahramanı olmak için ilk önce, size çok da kahramanmış gibi görünmeyen kişiye yani “kendinize” bakmanız gerekir. Acaba o sürekli değiştirmek istediğiniz kişi nasıl bir kişidir?

Kişiliğinizi 4 parça halinde düşünebilirsiniz;

Açık Benliğiniz: Bilinçli olarak yaptığınız davranışlar ve sarf ettiğiniz sözlerdir. Bunlar hem kendiniz, hem de başkaları tarafından bilinen özelliklerinizdir. Örneğin, sakin bir insansınızdır. Tartışmaktan, tartışmanın olduğu mekânlardan hep uzak durursunuz. Sakin kişiliğiniz hem sizin tarafınızdan, hem de çevreniz tarafından bilinir. Sakin yapıda oluşunuz sizin açık benliğinizdir.

Kör Benliğiniz: Farkında olmadığınız ancak başkaları tarafından bilinen özelliklerinizdir. (Genellikle bunlar, alınganlık vb. gibi savunma davranışlarınız ve kaçamak yollardır.)

Gizli Benliğiniz: Başkalarının bilmediği, ama sizin için açık olan düşünceleriniz, duygularınız ve özlemlerinizdir. Örneğin kıskanç bir insan, bu özelliğinin başkaları tarafından bilinmesini asla istemez. En yakın arkadaşının bir başkasıyla daha yakın olması sinirlerinizi bozar ama yine de bu duygunuzu belli etmekten kaçarsınız. Bu özelliğiniz sizin gizli benliğinizdir.

Bilinmeyen Benliğiniz: Ne başkaları ne de sizin tarafınızdan bilinir. Buna bilinç altı da denilir.[1] Örneğin bazı insanlar yolda yürürlerken duvara yakın kısımda yani iç tarafta yürümek isterler. Asla yol tarafında, yolun hemen kenarından yürümek istemezler. Hatta eğer iç tarafta siz yürüyorsanız bir süre sonra huzursuz olup “Yer değiştirebilir miyiz? Ben bu tarafta yürüyemem” der. Nedenini soracak olsanız bunun sebebini kendisi de bilmeyecektir. Sadece daha rahat ettiğini söyler. Bu aslında ancak bilinçaltı ile açıklanabilecek bir durumdur. Kişinin bilinçaltında sırtını hep bir duvara yaslama ihtiyacı olabilir. Kendisini o halde daha güvende hisseder. Hatta o an yanındaki kişiyi de dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı onu koruyabilecek bir insan olarak düşünür ve fark etmeden ona sığınır. Bu kişinin davranışının altında bir “kendine güven” sorunu olabilir. Kişinin bilinmeyen benliği çevresinin hatta kendisinin bile anlam veremediği davranışlarda kendini belli eder.

Yunanlı düşünür Sokrates’in ünlü bir sözü vardır: “Kendini bil!, Kendini tanı!” bu söz size ilk anda çok anlamsız gelebilir. Ama aslında kendinizden sakladığınız, farkında olmadığınız ne çok şey vardır. Belki bir aynanın karşısına geçip, kendinizi karşınıza alıp konuşmanızın ve dinlemenizin tam da zamanıdır artık. Düşünsenize her gün ne çok dinlersiniz arkadaşlarınızı, ailenizdeki insanları. Onların bütün sorunlarını, kaygılarını bilirsiniz. Biraz da kendinizi dinleseniz kim bilir neler anlatacaktır aynada gördüğünüz kişi.

İnsanın, güçlü zayıf yönleriyle, yetenekleriyle, alışkanlıklarıyla ve daha bir çok başka özelliğiyle kendini bilmesi aslında hayatını değiştirebilir. Ancak kendinizi çok iyi tanıyarak, anlayarak karar verebilirsiniz hedeflerinize. Kendinizde değişmesini veya gelişmesini istediğiniz özellikleri bilirseniz ancak o zaman yardımcı olabilirsiniz kendinize. Örneğin, yakın bir arkadaşınızın bir derdi var ama bir türlü ne kadar ısrar etseniz de anlatmıyor sorununu. Ne kadar yardımcı olabilirsiniz ki ona! Ancak sorununu ve nedenlerini anlatırsa destekte bulunabilirsiniz. Bu kural kendiniz için de geçerlidir. Probleme neden olan, sizi zorlayan, canınızı sıkan şeyleri ancak farkında olursanız, nedenleri hakkında düşünürseniz çözebilirsiniz. Sadece bilmek yeterli değildir elbet. Çözüm için en uygun yöntemlerin de bulunması gerekir. Yöntemler herkes için farklı farklıdır. Örneğin, arkadaşınızın ders çalışma yöntemi size uymayabilir. O birkaç defa okuyarak anlayabiliyordur çalıştığı dersi , siz ise yazarak anlayabiliyorsunuzdur. Özelliklerinize uygun yöntemler bulmak da yine kendinizi yeterince tanımakla mümkündür.

Büyüyorsunuz! Her sene daha çok sorumluluk almanız gerekiyor. Bu hem zor, hem de keyifli geliyor size. Öyle çok şey değişiyor ki hızla. Bazen ayak uydurmak çok da kolay olmuyor. Hayatınız hakkında kararlar almanız, seçimler yapmanız gerekiyor. Hayatınızı bir oyun hamuru gibi yoğurmalı, ona bir şekil vermelisiniz. Ama daha da önemlisi ona istediğiniz şekli verebilmek. Bu nedenle isteklerinizin ne olduğuna karar verirken kendinizi, duygularınızı iyi tartmanız, kendinizde bulunan potansiyeli göz önünde bulundurmanız gerekiyor.

Kendinizin farkında olmanız, ailenizle, arkadaşlarınızla, çevrenizle olan ilişkilerinizi de etkiler. Duygularının farkında olan, duygularını nasıl kontrol edeceğini bilen kişinin etrafıyla iletişim kurması da daha kolaydır. Kendi duygularını bilen, dinleyen kişi, başkalarının duygularını daha iyi anlayabilir ve hayatı boyunca kurduğu ilişkilerinde başarılı olmanın gururunu yaşar.

Önce kendinizi keşfedin sonra da dünyayı…

Konuşa Konuşa İletişim Sırları kitabından alıntıdır,
Ayşe Bilge Dicleli & Serra Akkaya