8 Aralık 2010 Çarşamba

Sana yeterli olanı diliyorum...


" Bu yakınlarda bir babanın ve kızının havaalanında vedaşalırkenki son dakikalarına kulak misafiri oldum.. Kalkış zamanının geldiği anons edildi.

Güvenlik kapısının yanında dururken birbirlerine sarıldılar Baba şöyle dedi

“Seni seviyorum ve sana yeterli olanı (yeterli olan şeyi) diliyorum”

Kızı cevap verdi;

‘Baba, beraber geçirdiğimiz bu hayat bana yetti de arttı bile. Sevgin her zaman ihtiyacım olan tek şeydi.. Sana da her zaman yeterli olanı diliyorum Baba’.

Öpüştüler ve kız ayrıldı. Baba oturmakta olduğum sandalyenin yanına yürüdü. Orada ağlamak istediğini ve ağlamaya ihtiyacı olduğunu gördüm.. Rahatsız etmek istemeyerek onu kendisiyle başbaşa bırakmak istedim, ancak o bana şöyle sordu ‘Hiç birisine sonsuza dek geçerli olduğunu bilerek Veda ettiğiniz oldu mu? ‘Evet’ diye cevap verdim. ‘Sorduğum için bağışlayın ancak bu neden sonsuza dek geçerli olan bir Veda?’
‘Ben yaşlıyım ve o çok uzakta yaşıyor. Önümde başa çıkmam gereken zorluklar var ve gerçek şu ki bir sonraki seyahatini benim cenazeme gelmek için yapıyor olacak’ dedi.
‘Veda ederken sizi şöyle söylerken duydum,

‘Sana yeterli olanı diliyorum’ ‘ Bu ne anlama geliyor acaba?’
Gülümsemeye başladı. ‘Bu diğer nesillerden bize geçmiş olan bir dilek.

Annemle babam eskiden bunu herkese söylerdi’ bir anlığına duraksadı ve detaylı olarak hatırlamak istercesine baktı ve bu sefer daha da gülümseyerek şöyle dedi ‘sana yeterli olanı diliyorum” dediğimizde diğer kişinin sadece hayatta sahip olduğu iyi şeyleri korumaya devam etmesine yetecek kadar iyi şeylerle dolu bir hayatının olmasını dileriz’ Sonrasında bana dönerek sanki bir hatıradan alıntı yapıyormuşcasına aşağıdaki cümleleri okudu;

'Sana gün ne kadar gri gözükürse gözüksün, parlak bir bakış açısı vermeye yetecek kadar güneş diliyorum.

Sana güneşin varlığı için çok daha fazla şükretmeye yarayacak kadar yağmur diliyorum.

Sana ruhunu canlı ve ölümsüz tutmana yetecek kadar mutluluk diliyorum.

Sana hayattaki en küçük şeylerin bile çok büyük görünmesine yetecek kadar acı diliyorum."

Sana isteklerini tatmin etmene yetecek kadar kazanç diliyorum.

Sana bütün sahip olduklarına şükretmene yetecek kadar kayıp diliyorum.

Sana en son vedayı atlatabilmene yetecek kadar merhaba diliyorum.'

Sonra ağlamaya başladı ve yürüyerek gitti.

Derler ki, özel bir insanı bulmak bir dakika, onun varlığı için şükretmek
1 saat, onları sevmek için bir gün, ancak sonrasında onları unutmak bütün bir ömür alır.

Yaşamaya zaman ayırın.

Bütün arkadaşlarım ve sevdiklerim, sizlere yeterli olanı diliyorum."

1 Aralık 2010 Çarşamba

Geçen günlerde neler yaptık?

Yok bir şey... Sadece bugünlerde yazmak içimden gelmedi bir türlü, keyifle meyifle de bir ilgisi yok yani:)) Görüşemediğimiz süreçte misafirlerimiz çoktu evimde; dayımlar İzmir'den, teyzem Marmaris'ten, anneannem, dedem, diğer teyzem, kuzenim Elazığ'dan, annem, kardeşim, yeğenler derken iş, ev, ziyaretler arasında mekik dokur haldeyim, bayramdan beri koşturmacalarım sürüp gidiyor. Eh tabi kalabalığımız çok olunca bu ara kek, pohaça, börek ve yemek çeşitleri boldu ama genelde kaliteli bir resim çekmeye de pek vakit olmadı doğrusu yayınlayabilecek kadar. Bulaşık makinasını arı hızıyla boşaltıp, yerleştirmek, evi toparlayıp habire bir telaş halinde pişirme, sofra kurma, toplama işiyle uğraşmak çalışırken zor hakikaten. Bu yüzden biraz ara verdim misafir ağırlama, iade-i ziyaret olaylarına; Şu 2-3 gündür evdeyiz, daha önceki yorgunluklarımın acısını çıkarıyorum da diyebilirim. Mesela hafta sonu toz bile alasım yoktu, bırakın temizliği, eşime "Benim artık ağırlanmaya ihtiyacım var, birileri yemek yapsın, çayın yanına da güzel bir şeyler sunsun ben oturup yiyeyim, çok yoruldum" diye hayıflandım hatta. Baktı.. baktı.. "iyi madem bu haftasonu bir şey yapma" dedi. Ben de haftasonundan başlayıp akşamları da en kolay yemekleri seçiyorum; daha çok zeytinyağlı pırasa, taze fasülye, et sote, ton balığı, fırında tavuk, makarna ve de bol salata tercihim. En fazla 2 çeşit ve mümkünse en yormayanından... Üzerine güzel de bir meyveli çay hazırlayıp geçiyorum en rahat koltuğuma, evde bir tembelliktir gidiyor anlayacağınız...

DÜŞÜNÜN!!! Doğru Söze Ne Hacet?

Kıssadan Hisse...

İş adamı tıraş olurken bir yandan da berberiyle sohbet etmektedir.. Derken, kapının önünden ağır ağır geçmekte olan paspal bir çocuk görürler. Berber, iş adamının kulağına fısıldar; 'Bu çocuk var ya, dünyanın en aptal çocuklarından biridir! Bak; dikkat et şimdi...'

Berber çocuğa seslenir: 'Ali, buraya gel!'

Bunun üzerine çocuk sakince dükkâna girer ve yüzündeki aptalca sırıtmayla berberi selamlar. Berber işadamının kulağına sessizce, 'bak şimdi' diye fısıldar ve bir elinde 5 liralık, diğer elinde 50 liralık bir banknot olduğu halde çocuğa sorar:

'Hangisini istiyorsan alabilirsin?'

Çocuk dalgın dalgın bir 5 liraya bir de 50 liraya bakar ve sonunda 5 liralık banknotu hızlıca çekerek berberin elinden alır. Berber işadamına döner ve gülerek:

'Gördün mü? Sana söylemiştim.' der.

Tıraş bitince işadamı sokağa çıkar ve az ileride kendi kendine oynayan Ali'yi görür. Yanına giderek, neden 50 liralık değil de, 5 liralık banknotu aldığını sorar. Çocuk hiç de aptalca olmayan bir sırıtmayla yanıt verir:

'Eğer 50 liralığı alırsam oyun biter!'

Dale Carnegie diyor ki,

"Allah'ın bile insanlar hakkındaki hükmünü, ömürleri sona erdikten sonra verdiğine inanırken... Biz kim oluyoruz da insanları birkaç kez görmek, iki-üç yazı okumak, birkaç dedikodu dinlemekle yargılama hakkına sahip olabiliyoruz!"