30 Haziran 2010 Çarşamba

Ben 15 Yılda %90'ı Geçemedim Ya Siz?

Matematikte Hayatın Gerçekleri

A = 1
B = 2
C = 3
Ç = 4
D = 5
E = 6
F = 7
G = 8
Ğ= 9
H = 10
I = 11
İ = 12
J = 13
K = 14
L = 15
M = 16
N = 17
O = 18
Ö = 19
P = 20
R = 21
S = 22
Ş= 23
T = 24
U = 25
Ü = 26
V = 27
Y = 28
Z = 29

-----------------------------------

Z =29
E = 6
K =14
A = 1

Zeka = 50% Başarı
-----------------------------------

Ç= 4
A = 1
L =15
I =11
Ş =23
M =26
A = 1
K =14

Çalışmak = 85% Başarı
-----------------------------------

D = 5
E = 6
N =17
E = 6
Y =28
I =12
M =16

Deneyim = 90% Başarı
-----------------------------------

Y =28
A = 1
L =15
A = 1
K =14
A = 1
L =15
I=11
K =14

Yalakalık = 100% Başarı
-----------------------------------
T =24
O =18
R =21
P =20
I =12
L =15

Torpil = 110% Başarı

Yaaaa İşte Hayatın Gerçekleri, Sizce de Böyle Değil mi?

--

Xing'den Sn. Şaban Oğuz "Hepimiz Birimiz Birimiz Hepimiz" grup bülteni için, "Matematikte Hayatın Gerçekleri" isimli bu yazıyı Mumsema Matematikte Hayatın Gerçekleri Forumundan alıntılayarak paylaşmıştır. Ben de kendisine teşekkür ederek, Huysuz Balık Esinciğimin yazdıklarına ithafen sizlerle paylaşmak istedim. Yorumlarınızı bekliyorum...

Sizce Başarı Nedir ? "Bence Bu ...."


Başarı deyince aklımıza farklı şeyler gelir.

Toplumun gözünde başarı;

İyi maddi gelir getiren bir kariyer,

Büyük bir ev,

Lüks bir arabadır.

Aslında bunlar başarılı olmanın tanımı değildir.

Aşağıda Ralph Waldo Emerson’un başarı tanımına kulak verelim:

Başarı;

© Sık sık gülmek ve çok sevmektir.

© Akıllı insanların saygısını ve çocukların sevgisini kazanmaktır.

© Dürüst eleştirmenlerin onayını almaktır.

© Sahte dostların arkadan vurmalarına dayanmaktır.

© Güzeli sevmektir.

© Herkesteki en iyiyi bulmaktır.

© Karşılık beklemeyi hiç düşünmeden kendiliğinden vermektir.

© Geride ister sağlıklı bir çocuk, ister kurtarılmış bir ruh, ister bir parça yeşil bahçe, ister iyileştirilen bir sosyal durum bırakarak dünyanın iyileşmesine katkıda bulunmaktır.

© Gönlünce eğlenmek ve gülmek,

© Kendinden geçerek şarkı söylemektir.

© Tek bir kişi bile olsa, birinin sizin varlığınızdan ötürü daha rahat nefes aldığını bilmektir.

Herkesin hayatta başarılı olması dileğiyle...

Alıntıdır.

"Biz ne zaman vazgeçtik paylaşmaktan..."

BU MİLLETLE DÜNYA FETHEDİLİR

İstanbul'un henüz fethedilmediği zamanlarda Edirne'de bulunan Sultan Mehmet, fetih hazırlıklarını yaparken diğer bir taraftan halkın durumunu kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Ona göre önemli olan milletin birlik beraberlik içinde olmasıydı. Bunu fetihin gerçekleşmesinin şartlarından biri olarak görüyordu. Sultan Mehmet bir sabah kılık kıyafet değiştirip pazara çıktı. Satılan malların kalitesini, fiyat durumunu ve esnafın hâlini kontrol etmek için, Edirne'nin çarşılarını gezmeye başladı. Sultan Mehmet, sokağın başındaki ilk dükkâna girdi. Selam verdikten sonra:

- Bana yarım batman yağ, yarım batman bal ve biraz da peynir veriniz, dedi. Müşteriyi güleryüzle karşılayan esnaf, selâmı alıp memnuniyetle yarım batman yağı tarttı. Yağı verirken, karşısındakinin padişah olduğundan bihaber konuştu:

- Ağam, dilerseniz bal ve peynir verebiliririm. Ancak ben bu yağı satarak siftahladım. Diğer isteklerinizi de daha siftahlamayan karşı komşumdan alırsanız memnun olurum. Bu duruma içten içe sevinen padişah karşı dükkana geçti. Yarımşar batman bal ve peynir istedi. Dükkân sahibi yaşlı adam balı tarttıktan sonra:

- Allah'a şükür bugün de siftahımızı ettik. Ancak peyniri henüz siftah etmeyen komşumdan alırsanız sevinirim. Sultan Mehmet diğer dükkandan peyniri aldıktan sonra:

- Bu millette bu yüksek ahlak varken değil İstanbul Dünya alınır. diyerek çarşıdan mutlu bir şekilde ayrıldı.

21 Haziran 2010 Pazartesi

Ruhunuz şad olsun...

Türkiye'nin yüreği Şehit Mehmetçiklerimizin acısı ile sızlıyor, analar gencecik fidanlarına ağlıyor. Vatanını korurken Şehit olan 11 Askerimize Allah'tan rahmet, kederli ailelerine başsağlığı ve sabırlar dilerim.

19 Haziran 2010 Cumartesi

Günaydın Sevgili;


"Yaşamlarımız nasıl da sade giysisinin altında karışık, karmakarışık olabiliyor bazen. Günlük menümüzde karşımıza çıkan iyi kötü
her şeyi, anlık karşılayıp savuruyoruz beynimizde bir yerlere. Oturup düşünmediğin, yalnız kalmadığın, koşuşturmaların bitmediği sürece her şey olabildiğince yerinde. Bazen bir rüyayla uyanıyoruz. Günlük yaşantımızın aslında karışık bir rüya olduğunu anlayabilmemiz için
bazen de gerçek rüyalar uyandırıyor bizi...

Günaydın sevgili
İkimiz için de yeni, farklı bir sabah
Dünü süzerek başlıyoruz
Ve ne yaşarsak yaşayalım
Ve ne umarsak umalım gelecekten
Bugüne, dünü taşıyoruz
Acıları ve mutlulukları bölüyoruz saliselere
Sızısı ve hevesi küçülüyor her şeyin, belki
Her şey yine de her zamanda var
Bir kere yaşanmaya görsün yeter ki
Sen ve ben gibi
Bir kere kesişmeyi versin yollar

Günaydın sevgili
“Günaydın” gülümsemeli insana
yani ne kadar söylesek de hasret türkülerini
Bir yanımız gülümseyerek yazmak gerekiyor
Ve bu şiir, bu sabah sana
Her şeye rağmen gülümseyen bir aşkı getiriyor

Gülümse sevgili
Güneş çoktan doğdu şehrimizin tepesine
Günaydın sevgili
Rüyalar yer değişiyor."

"Çocuklarımızın tatil kitapları nasıl olmalı?"

"Merhabalar Sevgili Dostlar..

Yavrularımız tatile giriyor nihayet.
Onlara güzel,eğlenceli bir tatil vermek ve sağlamak bizim görevimiz.
İllaki pahalı bir tatil olması gerekmiyor.
Yeterki minicik bedenleri ve beyinleri dinlensin,eğlensin.
Onları derslerle yazın da sıkboğaz etmeyeceğinizi umarım.
Size tatil kitaplarında olması gereken özellikleri alıntıladım aşağıda...
Tüm sevgimle tüm yavrucuklarımızı öpüyorum.
Onların kocaman yüreklerinde yer bulmak dileğimle...

UZMANLARA GÖRE TATİL KİTAPLARININ FAYDALARI

Eğitim-öğretim yılı içinde işlenen dersler tatil kitaplarında eğlenceli bir biçimde tekrar ediliyor. Bilmece, bulmaca, fıkralar, karikatürler, tekerlemeler, boyama sayfaları, el becerisini geliştirici aktiviteler ve zeka oyunları öğrencilerin güzel vakit geçirmelerini sağlıyor. Sayfalarında yer alan bu tür bölümlerin dışında tatil kitapları öğrencileri güzel davranışlara da teşvik edici mesajlar vermesiyle de fayda sağlıyor. Öğrencileri kitap okuma, kütüphaneye gitme, el becerisini geliştirme, günlük tutma ve çevreye duyarlılık gibi konularda teşvik ederek çocuğun daha sosyal bir kimlik kazanmasına da öncülük ediyor. Çocuklar bu kitaplar sayesinde tatillerini daha verimli hale getiriyor ve aileleriyle birlikte farklı faaliyetler yapma fırsatı buluyorlar.

NT Mağazaları Kitap Kategori Sorumlusu Süleyman Ezber yaz tatil kitaplarının Mayıs ayının sonundan itibaren tüm şubelerin raflarında yerini aldığını belirtiyor. Haziran ayının ilk haftasından itibaren tatil kitaplarında yoğun satış grafiğinin görüldüğünün altını çiziyor. NT Mağazaları’nın uzman kadroları tarafında denetlenerek çocukların gelişimine en uygun içerikte tatil kitapları raflardaki yerini alıyor. Mağazalarının çoğunda istihdam edilen çocuk gelişimi uzmanları da tatil kitabı seçmekte zorlanan velilere çocuklarının özelliklerine uygun tatil kitapları ve diğer kitap çeşitlerini satın almalarına yardımcı oluyor.

Zambak Yayınları İlköğretim Yayın Yönetmeni Murat Olukpınar ise tatil kitaplarında aranması gereken özellikleri şöyle sıralıyor;

1- Öncelikle yıl içinde çocukların sürekli elinden düşmeyen ders kitaplarına ve test kitaplarına benzememelidir.

2- Adı üstünde tatil kitabı tatil havasında olmalıdır.

3- İçinde o yıl edinilen bilgilerin tekrarı amacıyla testler, ilginç sorular ve etkinliklerin olmalıdır. Ancak bunların ağırlık kazanması değil aralara serpiştirilmesi gerekir.

4- Tatil kitabı çocuğa o yıl kazandıklarını unutturmamanın, hatırlatmanın, canlı tutmanın yanında yepyeni bilgi ve beceriler de kazandırmalıdır.

5- Özellikle okuma sevgisini mayalama adına zevkle heyecanla okunan masal, hikâye ve şiirlerle süslenmelidir.

6- Çizgi hikâyeleri, bilim, araştırma ve gözleme dayalı etkinlikleri olmalıdır.
7- Fıkra, oyun ve eğlence sayfalarıyla, zekâ geliştirici yetenek testleriyle zenginleştirilmiş bir kitap olmalıdır.

8- Bilhassa 7-9 yaş grubunda görselliği ön planda olan, rengârenk sayfalar yer almalıdır. Çocuk, sıcak havalarda ancak böylesine etkili ve güzel kitapları okuyabilir.

9- Hepsinden önemlisi, bütün bunların yanında “anne ve babaya saygı, çevreyi koruma, temizlik, dürüstlük, çalışkanlık, insan sevgisi gibi” evrensel değerleri, bütün insanlığın ortak değeri olan insanî ve ahlakî değerleri çocuklara kazandırmaya gayret eden bir kitap olmalıdır."

--
Bu bülten Zernişan Yayla grup yöneticisi tarafından "Beyaz Yakalılar" grubu için yazıldı. (Haziran-2010)

XING'den Sn. Zernişan Yayla'ya bu paylaşımı için çok teşekkürler.

18 Haziran heyecan ve güzellikle doluydu...

Bu sabah okula gidip üstün başarı ödülümüzü aldık, Maşaallah Hilalciğime, başarın daim olsun yavrum... Çocukları sıcakta daha fazla bekletmemek adına erken saatlerde karneleri dağıtmaları iyi oldu doğrusu. Kızımı eve bıraktıktan sonra işyerine gidip bir dahaki haftanın yoğunluğunu hafifletmek adına bitirmem gereken raporları vs. toparladım ve bir sürpriz yapıp, yıllık iznimin yarım gününü alarak yola koyuldum. Annem ve Hilal beni görünce çok sevindiler. Birçok annenin çocuklarını alıp gezmeye götürdüğü bu mutlu günde soluğu sahilde alan üç kafadar önce güzel bir yemek ve cicili bicili karne hediyeleşmesinden sonra bol esintili salıncaklı garden kafede Adaların enfes manzarasıyla buluşup, masmavi denizle bakıştılar:)) Bahçe salıncağında keyifte, muhabbetin tadı da unutulmazdı... Güller, çiçekler, minicik bir süs havuzundan gelen su sesi, azıcık yeşilliğin üstündeki kuş cıvıltısı, hele o püfür püfür esen rüzgar ve damağımızdaki türlü türlü lezzetler, çok iyi geldi. Şeker gibi güzeldi; dinlendik, güldük Allah'a çok şükür...Eve dönmeden çocukluğumdaki parklara gittik yürüyerek, annem anılarımızı anlattı kızıma; "Gölgesinde serinlediğimiz bu ağaçlar annenle yaşıt yavrum, teyzenlerle oynarken biz burada piknik yapardık. Hey gidi gençlik, buralarda festivale gelen sanatçıları izleyip eğlenirdik, böyle kalabalık değildi o zaman buralar, sandal kiralayıp gezerdik ailecek..." diye devam eden annemi dinlerken, ben çoktan o çok sevdiğim Adalar manzarasına dalıp gitmiştim; en çok babamı düşündüm, çocukluğumu, zamanın nasılda su gibi akıp geçtiğini, çocukluktan gençkız, eş ve anne olmanın ne kadar hızlı bir süreçte yaşandığını, oysa annemin gözünde anılarımızın tazecik kaldığını, "anne olunca anladım" sözünün tüm detaylarını kafamda kurdum durdum... Heyecan, mutluluk, hüzün, sevgi ve kaybedilmeyen değerlerimizle çok güzel bir gündü. Annemin ve kızımın çok hoşuna gitti, benim de öyle... Yarım günde bile okulu asan çocuklar gibi özlediğim tembellikleri, yürüyüşleri ve şımarıklıkları da yapabildim üstelik:)) "Bir tek annem olsun bana bir şey olmaz" şarkı modundaydım sanırım. Rabbim sevdiklerimize ve bizlere sağlık, sıhhat, hayırlı ömür, huzur, mutluluk ve bol kazançla beraber bereketler versin, bugünlerimizi aratmasın.

Tembellik demişken; eve dönerken kermes standına uğradık, üniversitede okuyan öğrenciler için hayrına kıyafet, cam eşyalar, yiyecekler, havlular satılıyordı. Çaylarını içtik, anneme ve bize birkaç değişik ürün aldık. Eşime de bayanların gözümüzün önünde yufkasını açıp tandırda pişirdiği patatesli gözlemeden ve havuçlu cevizli keklerden götürdük, bayıldı. Akşam yemeği yerine bahçe domatesi, salatalık, peynir, kavun ve aldığımız mamalar vardı en hafifinden...

Babalar gününü her sene buruk yaşadığım için bu sene de eşime özel bir hediye almadım. Zaten kendisine bir şeyler alacağım zaman özellikle bu güne hiç denk getirmemişimdir ya bir süre önce ya bir süre sonra almışımdır hep, o da bunu bilir ve saygı duyar. Ama bu Pazar en azından daha erken hatırlamayı umuyorum babalar gününü kutlamak için, geçen sene annem hatırlatmıştı, telefonla eşimi arayıp kutladığında azıcık utanmıştım:)) Herkese mutlu, sevgi dolu hafta sonları diliyorum.

17 Haziran 2010 Perşembe

Hayırlı kandiller...

Regaib kelimesi bolluk, bereket, fazilet anlamına gelir. Bu gece Allah’ın lütuflarının bol bol verildiği bir gecedir ve üç ayların ilk kandil gecesidir.

Allah'ın rahmeti, bereketi sizinle olsun, gönül güneşiniz hiç solmasın, yüzünüzde nur, kalplerinizde imanla dualarınızın kabul olduğu, rahmet ve mağfiret dolu bir kandil gecesi geçirmenizi dilerim. Regaib kandiliniz mübarek olsun! Bakiler sevgiler adına nice dilekler vardır. ölümü bile ayırır saymayan gönüller vardır. Mesafeler araya set çekmişse ne çıkar, dualarda birleşen gönüller vardır. Hayırlı kandiller...

15 Haziran 2010 Salı

İŞ YERİNDE MUTLU OLMANIN 7 YOLU

İşyerinde iş yığınları arasında saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Günler böyle akıp gidiyor, işinizden aldığınız zevk ve tatmin giderek azalıyor, yerine bitmemiş işlerin stresi gelmeye başlıyor. Peki ne yapmalı?

Yeni bir iş gününe başladınız. Durmadan çalan telefon, şefin acilen istediği dosyalar, bunlar yetmiyormuş gibi iş arkadaşlarınızdan gelen sorular, zaten yetiştirmeniz gereken projelerin üstüne eklenince saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz. Bakıyorsunuz iş saati sona ermiş ve günün sonuna geldiğinizde, yine işlerin yarısı yerinde duruyor. Günler böyle akıp gidiyor, işinizden aldığınız zevk ve tatmin giderek azalıyor, yerine bitmemiş işlerin stresi gelmeye başlıyor. Bu stres gün geçtikçe artıp kronik bir hale geliyor. Kronik stres ise sağlığımızı tehdit eden unsurların başında geliyor. Bu gidişe karşı bir şeyler yapmayı deneyip, sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz aslında.;

İŞ YERİNDE MUTLU OLMANIN 7 YOLU

1- VAKİT NAKİTTİR: Zamansal öncelikleri 60 : 40 ilkesine göre belirleyin. Bunun anlamı şudur: Zamanın yüzde 60’ını asıl işinize ayırın, yüzde 20’sini beklenmedik aktivitelere ve geri kalan yüzde 20’sini ise kendinize ayırın. Zamanınızı planlarken daima kişisel performans eğrinizi dikkate alın. Sıkıcı veya zor işleri öğle tatilinden sonraya bırakmayın ve bunları daha zinde olduğunuz sabah saatlerinde halledin, böylece bitmemiş tatsız bir işin stresini de üstünüzden atmış olursunuz.

2-SIKICI OLANLARI ÖNE ÇEKİN: Aynı öneme sahip iki iş varsa daha sıkıcı olanı önce yapın. Sözgelimi memnuniyetsiz bir müşteriyle görüşmeniz gerekiyorsa buna öncelikverin. Zira hoş olmayan işler ertelendikçe sizi bloke eder. Oysa bu tip işleri masadan temizledikçe sonrakilerin önü açılır.

3-MASA TEMİZLİĞİ ÇOK ÖNEMLİ: O an üzerinde uğraştığınız iş veya projeyle alakası olmayan dosyaları, kağıtları masanızdan kaldırın. Masada yığılı evraklar sizin o anda uğraştığınız işe yoğunlaşmanızı zorlaştırır ve işlerin arasında boğulduğunuz izlenimi yaratır.

4-DOĞRU ZAMANDA ‘HAYIR’ DEMEK: Bir işi yaparken araya girmesi gereken kısa zamanda çözümlenebilecek başka acil durumlar karşınıza çıkabilir. Ama bu, kesinlikle rutin bir hale gelmemelidir. Onun için bazen “Hayır” diyebilmelisiniz, “Hayır” diyebilmek sizi bazen çok ağır stres yükünden kurtarabilir, gerektiğinde kibarca reddetmeyi öğrenin.

5-GEVŞEMEK İÇİN MİNİ MOLALAR: Saatler boyunca bilgisayar başında oturmak kas gerginliğine olduğu kadar performansın düşmesine de neden olur. Kısa gevşeme egzersizleri ve aralar gücünüzü tazeleyecektir. Sözgelimi gözlerinizi kapatarak veya pencerenizden dışarı bakarak çalışmaya kısa aralar verin. Şakak ve alın masajı da çok rahatlatıcıdır. Parmak uçlarınızı alnınızın ortasına koyun ve yavaşça bastırarak şakaklara doğru hareket ettirin. Devamlı çalışıyorsanız, bir saat içinde bunları yapacağınız üç ila beş adet mini mola verin.

6- ÖNCELİKLERİ BELİRLEYİN-EISENHOWER İLKESİ: Önünüze yığılan iş yükünü düzenlemek için eski ABD başkanlarından Eisenhower’in öncelik sıralaması faydalı olabilir: ‘Önemli ve acil’ olanlar en öncelikli konulardır. Bunu ‘acil’ olanlar izler. Bunlar belirli bir zamana kadar bitirilmesi gereken işlerdir. Üçüncü sırada ‘önemli’ olan konular yer alır. Bu öncelik sistemine göre işlerinizi düzenleyebilirsiniz. Bir aktivite listesi yapın ve her bir işe ayırmanız gereken zamanı belirleyin. Listede tamamladığınız işleri işaretleyin. Her bitti işaretinden sonra motivasyonunuz artacaktır.

7-İŞ ÇIKIŞINDA SORUNLARI BÜRODA BIRAKIN: İş günü bittiğinde, iş gününün sorunlarını büroda bırakın. İşten ayrılmadan önce 20 dakika kadar bir zaman ayırın ve o gün yaptıklarınızla ertesi gün yapmanız gerekenleri planlayın. İşle ilgili durumları bu 20 dakikada düşünüp planlayın, mümkünse iş dışına taşımayın ve özellikle yatak odanızda bunları düşünmemeye çalışın ki dinlendirici bir uyku uyuyabilin.

İş sonrası kişinin kendisine zaman ayırması ve bu zamanı kendisinin hoşuna giden bir aktiviteyle değerlendirmesi ve bunu alışkanlık haline getirmesi çok yararlıdır. Stresli bir iş gününden sonra işten uzaklaşmak ve yürüyüş yapmak rahatlatıcı etki gösterir. Her gün düzenli egzersiz de stresi azaltma konusunda etkilidir. Sosyal yaşam yani dostlarla bir olmak, onları arayıp, aranmak yeni dostlar edinmek de günün stresinden uzaklaşmaya çok yardımcı olur. Bu arada eğer kendiniz çok stres altında olduğunuzu düşünüyorsanız veya yakınlarınız sizi uyarıyorsa, o zaman profesyonel yardım almayı deneyin, çok fayda görürsünüz.

*Sabah gelen mesajlarda bu güzel önerilerle karşılaşıp, tamamının uygulanabilirliği tartışılsa da sizlerle de paylaşmak istedim.

14 Haziran 2010 Pazartesi

Tarçınlı Kurabiye ve Emirgan Gezisi Mamaları

Sevgili Rengin için kızımın 12 Mayıs'ta okulca katıldıkları Emirgan gezisine hazırladığım tarçınlı kurabiye tarifimi yayınlıyorum.

Oktay Usta'nın sitesinden aldığım

TARÇINLI KURABİYE TARİFİ;

Malzemeler;

200 gram yumuşak margarin (ben tereyağı kullandım)
1 adet vanilya
2 çay bardağı pudra şekeri (gözkararı toz şeker kullandım)
1 çay kaşığı tarçın
Alabildiği kadar Sinangil un

Üzeri için;
Pudra şekeri
Tarçın

Hazırlanışı;

Un haricindeki malzemeleri bir kapta karıştıralım. Yavaş yavaş un katalım ve hamur kulak memesi kıvamına gelene kadar karıştıralım. Aşağıdaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi elimize bir parça alalım ve şekil verelim. Kurabiyeleri dizeceğimiz tepsiye margarin sürelim. Şekil verdiğimiz hamurları tepsiye dizelim. Fazla kabarmayacağı için birbirine yakın dizebiliriz. Tüm hamuru tepsiye dizdikten sonra 170 derecelik fırında çok hafif pembeleşinceye kadar pişirelim. Soğuduktan sonra pudra şekeri ve tarçın karışımını kurabiyelerin üzerlerine serpelim. Afiyet olsun.
Fırından çıkar çıkmaz hazırlamış olduğunuz tarçınlı derin kapta ağzını kapatıp iyice karıştırırsanız daha bir yumuşak oluyor, test edildi:))
Leziz pastane pohaçalarımızın tarifi burada tıklayın lütfen...

Cansu Alabalık Tesisleri - Maşukiye SAPANCA

KARTEPE MAŞUKİYE, AŞIKLAR DİYARI'ndan mutlu haftalar...
Abant'a İnebolu'ya gidemedik ama nasibimizde İzmit yollarına düşmek varmış. Binlerce şükürler olsun harika bir gün geçirdik. Doğayla başbaşa kalabileceğimiz bir yere gitsek diye düşündüğümüzde ilk aklımıza gelen yerlerden biri olan Sapanca'ya doğruydu istikamet, varış noktasıysa İstanbul'dan kaçıp soluklandığımız nadide duraklardan biri olan Cansu Alabalık Tesisleri. Daha önce İstanbuldere, Yayla Alabalık gibi birkaç tanınmış tesislerini de denemiştik ama artıları ve eksilerini tek tek değerlendirdikten sonra burası daha sıcak bir atmosfer uyandırıyor ruhumuzda... Ve Maşukiye deyince; baharı, kışı, yazı her birinin ayrı güzelliklerini yaşadığımız Cansu Alabalık tesislerini tercih ediyoruz anlayacağınız. Buraya dair her mevsimde çekilmiş fotoğraflarımız çok, ama açılışı Hilalciğimin (Mâşaallah, Tebarekallah) yoğun tempodan tatil moduna girmiş güzel bir pozuyla yapıp, en son çektiğim tadına doyulmaz fotoğraflarla devam ettirmek istedim. Aklınızda olsun bol resimli bir yer:))İster kışın şömine başında, ister baharda at binerek, ister yazın bahçesinde serinleyerek vakit geçirin ama ne yapın edin mutlaka gidin; kiremitte yapılmış kaşarlı mantarı, kaşarlı alabalık filetosu ve fırın sütlacı nefis... Ev yapımı portakal reçelli kahvaltısı da:)) Hatta bir kavanoz evinize giderken almayın unutmayın, vazgeçemeyeceksiniz!Yolunuz bir gün mutlaka bu güzel tesislere düşmeli...

11 Haziran 2010 Cuma

pratikanne.com'dan kulağıma küpe olacak bilgiler...

Çocuğunuzu kendi başına kalmaya alıştırma

Sevgili pratikanne çok teşekkürler, yüreğine sağlık arkadaşım.

Eğer siz de ilk çocuğunuzun bebekliğinden beri eteğinizden ayrılmayan ve hala tek başına evde kalmak istemeyen bir çocuk olduğunu düşünüyorsanız; aynı hatalara tekrar düşmemek adına bu güzel paylaşıma kulak verin derim. Hayırlı Cumalar ve mutlu hafta sonları herkese, 6 sınıf öğrencilerimize de sınavlarında başarılar...

10 Haziran 2010 Perşembe

Özlemişiz mis gibi sahilini, doğasını...


Sınav stresini atlattık artık okula gönderelim diye inat ettik ama dün saat 10.00’a geliyordu ki önlük notunu aldığını söyleyen kızım "Anne sınıfta 2 kişiyiz nolur gel beni all!" diye telefon etti. Hadiii git bir daha al anneanneye bırak tekrar işe dön, nasıl olacak zaten bir önceki gün yağmur altında terzi bulayım diye gecikmişim, işimde çok... Neyse ki diğer arkadaşının velisi imdadımıza yetişti de rahatladık. Ne olurdu sanki geçen haftadan okullar tatil olsaydı da çocuklar da anneler de bu sıkıntıyı yaşamasalardı. Her gün "bugün gidecek misin, okuldan bir şey derler mi?" telaşı yaşamak hiç hoş olmuyor. Üstelik bugün de okula gitmedi sanırım bir daha ki Cumaya kadar da gitmesi biraz garip olacak… Kısmet karne gününe:))

Gelelim günün 2.yarısındaki mevzumuza; Eşim fırsat bu fırsat hazır annesi, babası İnebolu'ya gitmişken 1-2 günde izin alıp hafta sonu memlekete mi gitsek diyordu ama İstanbul'un sağnak yağmurlarından sonra bu nemli havaya geçişi bizi daha bir karamsarlaştırdı; Karadeniz'in yağmuruna çamuruna yakalanma riskine karşılık ruhumuzu dinlendirme olayını daha sıcak havalara ertelemeye karar verdik. Verdiğimiz bu kararla ikimizde biraz burulduk sanki; meğer sevdiğimiz yerlerde güzelce dinlenip el ele gezmeyi, muhteşem doğada enerji ve oksijen depolamayı, dönerken Abant'ta soluklanmayı ne çok istiyormuşuz da belli etmiyormuşuz birbirimize...

9 Haziran 2010 Çarşamba

Ülker Golf Maxima Çikolatalı Pasta'yı tavsiye ederim, lezzeti süperr:))

Hem dondurma hem yaş pasta zevkinize hitap ediyor, üstelik çeşidi de bol; çikolata vanilya, tiramisu, cheesecake'li...
Leziz bir dilim yanında Maraş dondurmasıyla servis edebilirsiniz.

Güzel bir kahve keyfinin tadına varın...


Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler. Sohbet, sonunda işin ve hayatın stresinden şikâyetleşmeye döner.

Misafirlerine kahve ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde kahve ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik kahve bardakları ile gelir.

Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler : 'Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı.

Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi kahvenin kalitesine hiç bir şey katmaz.

Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar! Hepinizin aslında istediği kahveydi, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız.

Hayat kahveye benzer,
iş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar.
Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak
yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de.

Bazen sadece bardağa odaklanarak Yaratanın sunduğu kahvenin
tadını çıkarmayı unuturuz. Kahvenizin tadına varın!

En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.

Basit yaşayalım...
Cömertçe sevelim...
Birbirimize derinden itina gösterelim...
Nazik olalım...
Gerisini zamana bırakalım...


Kim yazmışsa yüreğine sağlık; Bu güzel alıntıyı maillerim arasında okuduğumda çok etkilendim ve Kütahya Porselen fincanındaki bol köpüklü keyif kahvem eşliğinde sizlerle paylaşmak istedim. Peki siz kahvenizi nasıl alırsınız?

8 Haziran 2010 Salı

İşlem tamam, artık rahat uyuyabilir Çakıl Hanım:))


Ana tema; Çakılımız çiçekli kalpli yollarda sevgiyle emeklerken yağmurun ardından güneşin ışıltısına ve gökkuşağının güzelliklerine kavuşuyor... İmza; Annesi ve Kızı.
* Ellerimize sağlık, öğretmenler bayılmış; 100'ü kaptık:))

Kumaş boyasıyla önlük tasarımı?

Geçen hafta içi 2 gün izin alan diğer günlerde de öğlenleri ortadan kaybolan anne kızıyla bol gezmeli aynı zamanda deneme sınavlı zamanlar geçirirken; sınav heyacanıyla bolca koşturan yavrusunun Pazar günü de aniden bastıran yağmurun etkisiyle üşüyüp rahatsızlandığını farkedemez. Haftanın ilk günü eve gittiğindeyse kızı hem öksürüyor hem de ateşlenmiştir. Parasetemol tarzı bir ilaç verir, ada çayı kaynatır, fakat keyfi hiç kalmamıştır. Aniden kısılan sesiyle kızı teknoloji tasarım dersinden beyaz önlük süslemesi ödevi olduğunu söyler, Çarşamba günü karnesine not olarak yansıyacağını da ekler.
Peki şimdiye kadar nerdeydin, niye daha evvel söylemedin?'e karşılık, "sınav yüzünden unuttum" diye cevaplar. Saat 19,00'u geçmiş terziler neredeyse kapanmak üzeredir. Bardaktan boşalırcasına yağan yağmura inat Anne site içindeki iki terziyi de dolaşır; alt tarafı istediği beyaz bir kumaşın mutfak önlüğü şeklinde etrafının biyelenmesidir. Sonrasını da kumaş boyasıyla veya süslerle Çarşamba'ya yetiştiririz, der. Fakat ikisi de birazdan kapatacaklarını söyler ve kabul etmezler. Anne dikişten anlamadığına veya dikişten anlayan birilerinin çevresinde olmayışına içten içe hayıflanır. Bu arada sicim gibi yağan yağmur nedeniyle silecekler yetişmediğinden, sinir katsayısı da fazlasıyla yükselmiştir. Annesinin son dakika sürprizlerinden hiç hoşlanmadığını bildiği halde, okulun kapanmasına azıcık bir zaman kalmışken "ödev bu, not verilecek, yapmak zorundayım ne yapayım" diyen kızı iyice ortamı gerginleştirmiştir. Üstelik artık burnu da akmaya başlamıştır:((

Anne terzileri dolaşıp eve geldiğinde elinde bir mutfak önlüğü, bir beyaz kumaş, halledilememiş bir ödevin stresi, ıslak ceketinin ruhuna yansıttığı kızgınlığı artık gizleyememektedir. Eşi gayet sakin "Hayatım yarın sabah verirsin üzülme der", kızı "nasıl yetişecek daha kumaş boyaları alınıp boyanacak!". Anneyse hiç cevap vermez; sakince odasına gider, üzerini değiştirir, yemekleri ısıtır, sofrayı hazırlar. Yemek esnasında "nasıl yapıcaz anne?" diyen sabırsız kızına; yarın sabah işe giderken önlüğün dikilmesi için terziye bırakırım akşam gelirken de boyaları alıp, akşam bitiririz sen merak etme! der ve kızının içini rahatlatıp konuyu kapatır. Yemekten sonra güzel bir Türk kahvesi yapar ve yaşadığı stresi üzerinden atmayı bir nebze de olsun başarır...

Ertesi sabah babasıyla çıkan kızı rahatsız olduğu için anneanneye bırakılmış, anne evde önlük kumaşıyla gideceği terziyi düşünmektedir. Biraz geç çıkmalıdır ki; terziler yağmur yüzünden işyerlerini henüz açmamış olabilirler diye düşünür. Haklıdır da; arabaya hızla koşar ilk terzinin yolunu tutar, sonuç sıfır; kepenkleri hala kapalıdır. İkinci terzi için sitenin arka tarafını dolaşır. Trafik yağmurdan dolayı berbattır, en çok kzıdığı şeyi yapıp kaldırıma parkeder koşa koşa terziye ulaşır, evet stres volümü artmaya başlamıştır. Neyse ki bu terzi açıktır. Önlük örneğini verir, kısa bir tarifle açıkladıktan sonra akşam alacağını söyleyip çıkar. Yağmur, çamur, trafik derken 09,25'de işyerine ulaşır. Hemen internetten kumaş boyası alabileceği yerleri öğrenir ve yakın bir kırtasiyeden çeşitli renklerde boyaların siparişini verir. Sonra kızını arar durumu anlatır; keyfi yerine gelen küçük hanım bu sefer de öğretmenlerinin fırçalı kumaş boyası yerine sıkmalı kumaş boyası tavsiye ettiğini, güzel bir resim şablonu da bulması gerektiğini söyler. Masasından göz ucuyla cama bakar rahmet öyle bereketli yağıyordur ki onun sesinden, burnunu çeke çeke konuşan kızının sesini bir an yeterince alamaz ve az önce söylediği cümleye cevaben; bu saatten sonra istediğin kumaş boyalarından bulamam, elindekilerle yetinmen gerek! derken sesinin tınısı yükselmiş, ilacını içmeyi unutma sakın! derkense sesini yavaşça yumuşatarak; iç ki akşama ödevini güzelce bitirelim olur mu? diye eklemiştir; gökyüzü tonlarına bürünmüş bir ruh haliyle...

Tabi bu konuşmadan sonra Annemizin sabrını zorlayan görevi henüz bitmemiştir; hala iş çıkışı terziden alınacak beyaz önlüğün üzerine çizilecek şirin bir resim şablonuna ihtiyacı var ve fırça kumaş boyasıyla ilgili püf noktalarına da...

7 Haziran 2010 Pazartesi

Sahibini Arayan Mektuplar

Gözlerine baktığım zaman susmanın bir sebebi olmalı.
Bana kendini anlat. Korkularını, dileklerini söyle
bana. Aşktan ne bekliyorsun? Dostluk mu? Al, istediğin
kadar... Yüreğimi apaçık önüne seriyorum işte! Orada
sevdiğin, isteğin ne varsa al, senin olsun. Sana
arzularımın ötesinden sesleniyorum.

Aydınlık! Sen en güzel aydınlık! Bizi bırakma.
Kalplerimizde girmediğin köşe kalmasın. Çek, kurtar
bizi insan yaratılılışımızın korkunç
karanlığından. İçimizde, ta derinlerde kükreyen o vahşi
hayvanı sustur. Düşüncelerimizi tırmalayan o kanlı
pençeden kurtar bizi. Unutulmuşların dünyasında biz
unutmak istemiyoruz.

Haydi sevdiğim sen de aç yüreğini. Dostluğun o ölümsüz
ışığı dolsun içine. Saçlarımı okşadığın zaman, annemin
eli sanmalıyım ellerini. Dudaklarından yalnız aşkın
hazzını değil, dostluğun doyulmaz içkisini de
içmeliyim. Bana önce insanlığımı öğret, bana
unutmamayı öğret. Seni hiç unutmak istemiyorum.
Bilinmeyen içkilerin en zevk dolu sarhoşluğunda
yaşayalım seninle. Kurtulalım bu korkulardan, bu
çaresizliklerden.

Beni hiç unutmayacaksan sev, usanmayacaksan sev.
Birlikte yaşadığımız her dakika ömrümüzün bir yılına
bedel olmalı. O dakikaları hatıraların sonsuz
mezarlığına gömeceksek hiç yaşamayalım.

Önce zamandan kurtulmalıyız öyleyse. Birbirini
yenilemeli saatlerimiz. Yarın bu günü aratmamalı.
Yerçekiminden kurtulurcasına aşmalıyız zamanı seninle.
O dost zamanı, o dostça zamanları.

Bana "gel" dediğin an; mesafeler de anlamını
kaybetmeli. Yolları dakikalarla, günleri kilometrelerle
ölçmemeliyiz. Beraberliğimiz, bütünlüğümüz hiç
bitmemeli. O hiç sönmeyen dostluk ateşinin çevresinde
hep böyle elele, dizdize olalım. Ne yağmur söndürmeli
o ateşi ne rüzgar. Yüreklerimiz hep böyle ışıl ışıl
olmalı alevlerinde.

Hadi sevdiğim, sen de aç yüreğini. Bana kendinden
bahset. Hep ben ol, durmadan ben ol istiyorum.
Dudaklarım kurudu bak! Bir yudum su ver güzelliğinin
pınarından. Acıktım dersem iyiliğinle doyur beni.
Üşüyorsam; yalnız dostluğunun ateşinde ısınsın
ellerim.

Benim olma demiyorum. Ama önce ben ol. İnan, ben hep
sen olacağım, baştanbaşa sen olduğum için.

Aşkta kaybettiklerimizi dostlukla tamamlayalım. Gel,
aydınlık, bizi bekliyor...


Ümit Yaşar OĞUZCAN

Darısı 6'ların Başına...

Günaydın, mutlu bir hafta olsun hepimize...

Hafta sonu sınav stresini atmak için hazır hava güzelken cümbür cemaat Riva'ya pikniğe gittik. Hanım kızımız oynasın, eğlensin, dinlensin, bol oksijen alsın diyerek... Öyle de oldu ama bazen salıncakta sallanırken, Riva nehrine dalıp giderken aklında sınav olduğunu da görebiliyordum doğrusu. Biz anneler her ne kadar çocuğumuzu rahatlatmaya çalışsak da o heyecanı ve kaygıyı atmaları zor oluyor elbet... Doğa öyle güzeldi ki akşam geç saatte yağmurla beraber evimize döndük. Annem de torununa arabada gelirken ve evde bol bol dualar okudu. Bizim kızı heyecandan uyku tutmadığı için gece 01.00'de ancak uykuya dalabildi.

Sabah serin bir havayla güne başladık. Aslında iyide oldu, sınavda çocuklar fazla bunalmadılar. Babası arabada beklerken ben kapının önüne kadar uğurlamak istedim. Geçen sene sınava girerken sakin ol, başaracaksın deyip sarılıp öpmüştüm kızımı sulugözüm azıcık ağlayıvermişti, bu sene "Anne veda etmeyelim, seni öpmeyeyim, daha çok heyecanlanıyorum lütfen" dedi ve başarılar dileyip yolladım duygusal prensesimi. Böylesi daha da iyi oldu diye düşünüyorum, sınav ortamına kolay adapte olması adına... Şimdiye kadar yeterince tembihlemişimdir herhalde:))

Bu sene sınavdan çıktıktan sonra yüzü daha mutluydu. Belli ki sorular daha kolay geldi dedim içimden hemen, sarıldık, öpüştük. Morali yüksekti MaaşAllah. İlk bakışta birkaç tane bildiği ama dikkat hatasından kaynaklanan yanlışları olduğunu farkettik. Sınav kitapçıklarını hemen vermedikleri için eve gidip tekrar gelmek zorunda kaldık. Ben de sürekli kitapçıkları kontrol etmemekten yana konuşuyordum. Hem böylece çok iyi geçti diye olumlu düşünürsün, olumlu olur deyip duruyordum. Israrla yanlışlarını düşünüp moralini bozmasını istemediğim için; 450 bile alsan çok güzel gerisini boş ver kızım diyordum. Yağmur gökgürültüsü eşliğinde yağarken gitmeyelim diye vazgeçirmeye çalıştım ama illa sonucuna bakmak istiyordu. Beraber okula gittik; karşımızda ki manzara süperdi kitapçıkların büyük çoğunluğu okul kapısının önüne atılmış yağmur yüzünden sayfalar birbirine yapışmış, sırılsıklamdı. Tam söylenmeye başlamıştım bir grubun saçakların altında kuru kaldığını gördüm, biraz aradıktan sonra Hilal adını soyadını yazdığı A kitapçığını hemen buldu. Eve zor geldik heyecanı yüzünden. Yanlışlarımız 10'u geçmiyor Allah'a şükür, okul ortalamamızda güzel o da eklenirse Hilal'in hedeflediği rakam olmasa da iyi bir not alacak inşallah. Hataların çoğu acele edip, göz ve beyin koordinasyonunu anlık dikkat eksikliği yüzünden kaçırmasından kaynaklanıyor. "Nasıl bildiğim soruyu yanlış yapmışım anne kitapçıkta doğru optik forma yanlış geçmişim" falan dedi üzülerek. Matematiktense bir sorumuz yanlış o da MEB'in verdiği ders kitabının son konularında işleniyor. Yani henüz okulda işlemedikleri konulardan olan silindir alanı hesaplaması. Okulun kapanmasına 2 hafta var ve işlenmemiş konudan soru geliyor inanılacak gibi değil. Öğretmenlerin SBS yorumlarını okuduğumda onlarda bu sorunun farkına vardıklarını söylüyorlar, ayrıca sınavın seçici sorular dışında geçen seneye göre kolay olduğunu fakat metin şeklinde uzun sorular hazırlandığı için çocukların dikkatini dağıttığını paylaşıyorlardı ve haklılar da daha okurken yoruyor. Geçen sene ki sınav TÜBİTAK hazırladığı için gerçekten çok daha zordu. Daha önce blogumda bu sene MEB hazırlayacağı için kolay sorular olacağını da yazmıştım fakat 1 sorunun yarım sayfa olduğu bir sınavda kızımda dahil birçok çocuk aynı dikkat kaybını yaşamış olabilir diye düşünüyorum. Bu saatten sonra yapacak bir şey yok, hayırlısı olsun bütün öğrencilerimize demekten başka...

Kızımın yeni kayıt olduğu dersanedeki sınıf arkadaşlarıyla telefonda görüştüğünde 5 yanlış falan yaptıklarını öğrendiğinde biraz daha fazla üzüldüğünü fark ettim. Hemen duruma el koyup; bunun çok normal olduğunu 1.dönem varla yok arasında bir dersaneye gittiğini, 2.dönemse sadece bir daha ki sene için yeni kayıt olduğu Anafen'in özel deneme sınavlarından yararlanabildiğini; aslında bahsettiği 1-2 arkadaşıyla arayı çok iyi kapattığını, alacağı notunda bu bağlamda çok güzel bir not olduğunu, hiç üzülmemesini söyledim. Haklı olduğumu anlayınca biraz buruk ama umutlu bir şekilde sınav sonucu stresini, gereksiz yanlışlarının üzüntüsünü geride bırakabildi. Zor bir süreç Rabbim hepsine önce sağlık, mutluluk sonra hayırlı, başarılı sonuçlar nasip etsin. 8 ve 7'ler rahatladı darısı haftaya sınava girecek 6.sınıf öğrencilerimize ve velilerimize...

3 Haziran 2010 Perşembe

Zaman su gibi geçiyor...

Hafta başından beri keyifsizim, elim bir türlü yazmaya gitmedi. Dün de izinliydim kızımın SBS deneme sınavları için koşturdum durdum. Sabah ilk sınav, sonra sahilde bir yemek, ardından ufak çaplı bir alışveriş, Nüfus idaresinden resimli nüfus cüzdanımızı alma işlemi ve 17:00 sınavına yetişip, sınav bitişini beklerken soğuk bir şeyler içip hafta içi bile çok kalabalık olan güzel ilçemizde çeşitli vitrin gezmelerimin ardından 19'a doğru ancak eve dönebildik. "O sabaaahh Bu da Bu Zaman" diye bir laf var ya, aynen o cinsten bir gün. Bir orda... Bir burda...

Akşam eve gelince öyle ahım şahım bir şeyler hazırlayamadım elbet; zaten öğlen Adalara karşı Yörük Çadırı'nda yediğimiz mantı ve çiğböreklerden sonra canımız pek bir şey istemiyordu. Hafif bir şeyler atıştırdık sadece. Gün boyu koşturmacalarım yetmemiş gibi 1 saat yürüyüş yaparak 145 kalori yaktım üzerine de soğuk sodamı içtim. Umarım aynı istikrarla her gün devam edebilirim bu tempoya:))

Bu sabah kızımı eşim sınava bıraktı, öğle arasında ben gidip aldım. Akşama kadar biraz daha test çözmek istedi. 2. Dönem ne kadar çabuk geçti; Allah bütün yavrularımıza zihin açıklığı versin, Pazar gününe az kaldı hayırlısıyla... Eh bizler de onlar kadar heyecanlıyız tabii. Artık Anafen özel denemelerimiz de bittiğine göre bol bol dua edip, sakince sınava konsantre olmalarını, kendine güvenmelerini öğütlemeliyiz diye düşünüyorum. Ellerinden gelenin en iyisini yapmaları yeterli, koca 1 yılın emeğinin karşılığını güzel bir puanla alırlar inşallah... Allah hepsinin yardımcıları olsun, amin.

Buyrun size Yuva Maya'dan az önce e-mailime düşen harika bir tarif; çok lezzetli gözüküyor yapmak isteyenler için;
Hamur işi tarifler / Kazan Simit - Yuva Maya

1 Haziran 2010 Salı


"Bu vahşeti yapanları ve destekçilerini lanetleyelim ve
lütfen israil mallarını boykot edelim, paramız katillere gitmesin...

Bizlere yapılanları unutmayalım ve unutturmayalım..."

Sevgili Sibel'in ve diğer arkadaşlarımın blogunu okuduktan sonra sayfamda paylaşmadan edemedim. Ne yazık ki %100 Türk sermayesi firmaların ürünlerini olayı siyasileştirmek adına kullanmamaya dikkat edenler var hala... Bundan böyle gerçekte hangi ürünleri boykot edeceğini artık öğrenmeliler!!!